hayat bilgisi dersindeydik... bi' öğretmenimiz vardı. 5 sene boyunca bize 11 öğretmen bile dayanmamıştı. bu 12. öğretmendi. biz de O'na dayanamadık ama bunu atlıyorum...
bi' arkadaşımız vardı. çalışkanlardan. sınıfta zaten 5-6 çalışkan öğrenci vardı. 30 kişilik bi' sınıftık. 10-20 kişisi orta halli geri kalanı haylaz takımıydı...
hayat bilgisi dersinde konu anlatımlarını tepegöz denen teknolojik harikasıyla biz yapardık, öğrenciler. 5. sınıfta okuyan zavallılar olarak asetat adı verilen -ki o zamanlar bunu telaffuz edebildiğimizden bile emin değilim- kağıtlara ancak kolonya-pamuk ikilisini bir araya getirerek silebildiğiniz kalemlerle uzun uzadıya konu anlatımlarını yazardık ve sonra kelime hatası bile yapmamaya çalışarak -ki buda 2-3 gün içinde hayvan gibi ezber yapmanıza neden olurdu- anlatmaya çabalardık...
benim ezberimse hiçbir zaman iyi olmadı. hele o konu anlatımlarını hiç ama hiç tam anlamıyla ezberleyemedim. ve dürüsttüm. bazı arkadaşlar kopya çekerdi. bazıları 10 sayfa hazırlayıp 2 sayfa anlatırdı. bense salak gibi hazırladığım 8 sayfayı anlatmaya çalışırdım. sanırım evet, salaktım, saftım...
2 paragraf üstte bahsettiğim arkadaşımıza birgün bir soru sordu öğretmenimiz. ismini vermek istemediğim çocuğa aşıktım ben. (o yaşta.. te te te) çocuk öyle zekiydi ki öğretmen o'nu acayip seviyordu. 10'lu yaşlarda olan her küçük hanım gibi zekası beni de etkilemiş olmalıydı ne bileyim... :D soruya verdiği cevap şöyle başlıyordu: "tam olarak emin değilim ama..." devamında getirdiği yanıtsa doğru cevaptı. hoca aferin'leyip oturtmuştu o'nu...
sürekli konu anlatımlarından sonra soru sorardı konuyu dinleyen arkadaşlar. soru sorcak kişileri de öğretmen seçerdi. bu da dinleyen kısmın gerçekten dinleyip dinlemediğiyle alakalıydı. aklına takılan birşey olmasa da sormak zorunda kalırdın, sen seçildiysen... kurallarsa asla değişmezdi. sorulan sorularsa hep cevabı maddeler halinde olan sorulardı.
birgün... yine ben anlatmıştım. ama yine çok iyi ezberlemiş değildim. kitap öğretmenin önünde açıktı. göz ucuyla bakmıştım bikaç defa. baktığım için hatırlıyordum. öğretmen, sürekli olarak arkadaşlara bana kopya verip vermediklerini soruyordu. ama sağ sağlim o günü de atlatmıştım işte... sonra sıra soru sorulmasına gelmişti. öğretmen, O çocuğu kaldırdı soru sorması için. sordu. ben şöyle bir durdum. ve sonra başladım birşeyler gevelemeye. cümleye şöyle başlamıştım: "tam olarak emin değilim ama..." öğretmen aniden sözümü kesti. "emin değilsen neden söylüyorsun o zaman?!" dumur bir halde öğretmene bakakalmıştım. ve öğretmen devam etti. "cevap vermek isteyen var mı arkadaşınıza?" bense anlamsız gözler ve o an o öğretmene sinir olma ifadesiyle yerime geçtim. kıpkırmızı olduğumu hissediyordum. ne kötü bi' gündü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder