Blia Cosplay and Collection

Blia Cosplay and Collection
I Love Yoda !

30 Kasım 2007 Cuma

uzuuun bir aradan sonra...

aslında kötü hissediyorum, uzun zamandır yazmıyorum diyince kendimi... evet, yazmadığımda eksiklik hissediyorum ama belli nedenleri vardır elbette yazmayışlarımın... okulda gazete ya da dergi çıkaracaklarmış. kadın adlı yazımı istediler benden. sevindim ya =) birazdan isteyen arkadaşa maille yollamayı düşünüyorum. unutmasam bari.. =) sınavlardı, dersaneydi, okuldu derken, bugüne gelebildik sağsağlim. sapasağlam diyemiyorum çünkü çook ama çok yorgun hissediyorum. neyseki yarın öğlenciyim... oyh. içimi döktüm rahatladım...


kurbaa'dan sevgilerle :P

not: yaaa herkes kurbaa nickni kullanıyo. çok sinir oluyorum. cadı diyodum bi zamanlar kendime, cadı moda oldu, kurbaa diyorum, kurbaa moda oldu. napsam tutuluyo kardeşim XD ...

19 Ekim 2007 Cuma

Dengesiz bir yeryüzünde inşa edilmiş hayatım ben…

Uykusuz ve sarhoş…

Dans etmenin zevkinden sarhoşluğum…

Ve deliler gibi aşk…

Ruhsuz bir dünyada terkedilmiş bedenim ben…

Kalbim boş ve duygusuzum…

Ağlamak için bir damla gözyaşım kaldı…

Ve ruhsuz bir beden…

Bi'kaç Dilde "seni seviyorum"

Afrikaans Ek het jou liefe
Afrikaans Ek is lief vir jou
Albanian te dua
Albanian te dashuroj
Alentejano(Portugal) Gosto De Ti, Porra!
Alsacien Ich hoan dich gear
Amharic Afekrishalehou
Arabic Ana Behibak (to a male)
Arabic Ana Behibek (to a female)
Arabic Ib'n hebbak.
Arabic Ana Ba-heb-bak
Arabic nhebuk
Arabic Ohiboke (male to female)
Arabic Ohiboka (female to male)
Arabic Ohibokoma (male&female to two males or two females)
Arabic Nohiboke (more than one male or female to female)
Arabic Nohiboka (male to male or female to male)
Arabic Nohibokoma (m. to m. or f. to two males or two females)
Arabic Nohibokom (m. to m. or f. to more than two males)
Arabic Nohibokon (m. to m. or f. to more than two females)
Arabic (not standard) Bahibak (female to male)
Arabic (not standard) Bahibik (male to female)
Arabic (not standard) Benhibak (more than one male or female to male)
Arabic (not standard) Benhibik (male to male or female to female)
Arabic (not standard) Benhibkom (m. to m. or female to more than one male)
Assamese Moi tomak bhal pau
Basc Nere Maitea
Batak Holong rohangku di ho
Bavarian I mog di narrisch gern
Bengali Ami tomAy bhAlobAshi
Bengali Ami tomake bhalobashi.
Berber Lakh tirikh
Bicol Namumutan ta ka
Bolivian Quechua qanta munani
Bulgarian Obicham te
Burmese chit pa de
Cambodian Bon sro lanh oon
Cambodian kh_nhaum soro_lahn nhee_ah
Canadian French Sh'teme (spoken, sounds like this)
Cantonese Moi oiy neya
Cantonese Ngo oi ney
Catalan T'estim (mallorcan)
Catalan T'estim molt (I love you a lot)
Catalan T'estime (valencian)
Catalan T'estimo (catalonian)
Cebuano Gihigugma ko ikaw.
Chickasaw chiholloli (first "i" nasalized)
Chinese (see the entries for mandarin or cantonese!)
Corsican Ti tengu cara (to female)
Corsican Ti tengu caru (to male)
Croatian LJUBim te
Czech miluji te
Czech MILUJU TE! (colloquial form)
Danish Jeg elsker dig
Dutch Ik hou van jou
Dutch Ik ben verliefd op je
Ecuador Quechua canda munani
English I love you
English I adore you
Esperanto Mi amas vin
Estonian Mina armastan sind
Estonian Ma armastan sind
Farsi Tora dust midaram
Farsi Asheghetam
Farsi (Persian) doostat dAram
Filipino Mahal ka ta
Filipino Iniibig Kita
Finnish Mina" rakastan sinua
Flemish Ik zie oe geerne
French Je t'aime
French Je t'adore
Friesian Ik hald fan dei
Gaelic Ta gra agam ort
German Ich liebe Dich
Greek s'ayapo r
Greek (old) (Ego)
Greenlandic Asavakit
Gujrati Hoon tane pyar karoochhoon.
Hausa Ina sonki
Hawaiian Aloha I'a Au Oe
Hebrew Ani ohev otach (male to female)
Hebrew Ani ohev otcha (male to male)
Hebrew Ani ohevet otach (female to female)
Hebrew Ani ohevet otcha (female to male)
Hindi Mai tumase pyar karata hun (male to female)
Hindi Mai tumase pyar karati hun (female to male)
Hindi Main Tumse Prem Karta Hoon
Hindi Mai Tumhe Pyar Karta Hoon
Hindi Main Tumse Pyar Karta Hoon
Hindi Mai Tumse Peyar Karta Hnu
Hindi Mai tumse pyar karta hoo
Hokkien Wa ai lu
Hopi Nu' umi unangwa'ta
Hungarian Szeretlek
Hungarian Szeretlek te'ged
Icelandic Eg elska thig
Indi Mai Tujhe Pyaar Kartha Ho
Indonesian Saya cinta padamu (Saya, commonly used)
Indonesian Saya cinta kamu ( " )
Indonesian Saya kasih saudari ( " )
Indonesian Aku tjinta padamu (Aku, not often used)
Indonesian Aku cinta padamu ( " )
Indonesian Aku cinta kamu ( " )
Iranian Mahn doostaht doh-rahm
Irish taim i' ngra leat
Italian ti amo (if it's a relationship/lover/spouse)
Italian ti voglio bene (if it's a friend, or relative)
Japanese Kimi o ai ####eru
Japanese Aishiteru
Japanese Chuu ####eyo
Japanese Ora omee no koto ga suki da
Japanese Ore wa omae ga suki da
Japanese Suitonnen
Japanese Sukiyanen
Japanese Sukiyo
Japanese Watashi Wa Anata Ga Suki Desu
Japanese Watashi Wa Anata Wo Aishithe Imasu
Japanese Watakushi-wa anata-wo ai shimasu
Japanese Suki desu
Javanese Kulo tresno
Kannada Naanu Ninnanu Preethisuthene
Kannada Naanu Ninnanu Mohisuthene
Kiswahili Nakupenda
Klingon qabang
Klingon qaparHa' (depends where in the galaxy you are)
Korean No-rul sarang hae (man to woman in casual
Korean Tangsinul sarang ha yo
Korean Tangshin-ul sarang hae-yo
Korean Tangsinul Sarang Ha Yo
Korean Tangshin-i cho-a-yo (i like you, in a romantic
Korean Nanun tangshinul sarang hamnida
Korean Nanun Dangsineul Mucheog Joahapnida
Korean Nanun Dangsineul Saranghapnida
Korean Nanun Gdaega Joa
Korean Nanun Gdaereul Saranghapnida
Korean Nanun Neoreul Saranghanda
Korean Gdaereul Hjanghan Naemaeum Alji
Korean Joahaeyo
Korean Saranghae
Korean Saranghaeyo
Korean Saranghapanida
Lao Koi muk jao
Lao Khoi huk chau
Latin Te amo
Latin Vos amo
Latin (old) (Ego) amo te (ego, for emphasis)
Latvian Es milu tevi (Pronounced "Ess tevy meeloo")
Lebanese Bahibak
Lingala Nalingi yo
Lisbon lingo gramo-te bue', chavalinha
Lithuanian TAVE MYLIU (ta-ve mee-lyu)
Lojban mi do prami
Luo Aheri
Macedonian SAKAM TE!
Madrid lingo Me molas, tronca
Malay Saya cintakan mu
Malay Saya sayangkan mu
Malay/Indonesian Saya sayangkan engkau
Malay/Indonesian Saya cintakan awak
Malayalam Njyaan Ninne' Preetikyunnu
Malayalam Njyaan Ninne' Mohikyunnu.
Malayalam Ngan Ninne Snaehikkunnu
Malaysian Saya Cintamu
Malaysian Saya Sayangmu
Malaysian Saya Cinta Kamu
Mandarin Wo ai ni (Wo3 ai4 ni3 in tonal notation)
Marathi me tujhashi prem karto (male to female)
Marathi me tujhashi prem karte (female to male)
Marathi Mi tuzya var prem karato
Mohawk Konoronhkwa
Navaho Ayor anosh'ni
Ndebele Niyakutanda
Norwegian Eg elskar deg (Nynorsk)
Norwegian Jeg elsker deg (Bokmaal) (pronouncedyai elske dai)
Op Op Lopveop Yopuop
Osetian Aez dae warzyn
Pakistani Mujhe Tumse Muhabbat Hai
Persian Tora dost daram
Pig Latin Ie Ovele Ouye
Polish Kocham Cie
Polish Ja cie kocham
Polish Yacha kocham
Polish Kocham Ciebie
Portuguese Amo-te
Portuguese (brazilian) Eu te amo
Punjabi Mai taunu pyar karda
Punjabi Main Tainu Pyar Karna
Quenya Tye-mela'ne
Romanian Te iu besc
Romanian Te Ador
Russian Ya vas liubliu
Russian Ya tebya liubliu
Russian Ya polubeel s'tebya
Russian (malincaya) Ya Tibieh Lublue
Scot Gaelic Tha gra\dh agam ort
Serbocroatian Volim t
Serbocroatian Ljubim te
Shona Ndinokuda
Sinhalese Mama oyata adarei
Sioux Techihhila
Slovak lubim ta
Slovene ljubim te
Spanish Te quiero
Spanish Te amo
Srilankan Mama Oyata Arderyi
Swahili Naku penda (followed by the person's name)
Swedish Jag a"lskar dig
Swiss-German Ch'ha di ga"rn
Syrian/Lebanese BHEBBEK (to a female)
Syrian/Lebanese BHEBBAK (to a male)
Tagalog Mahal kita
Tahitian Ua Here Vau Ia Oe
Tamil Ni yaanai kaadli karen (You love me)
Tamil n^An unnaik kAthalikkinREn (I love you)
Tamil Naan Unnai Kadalikiren
Tcheque MILUJI TE^
Telugu Neenu ninnu pra'mistu'nnanu
Telugu/india Nenu Ninnu Premistunnanu
Thai Phom Rak Khun (formal, male to female)
Thai Ch'an Rak Khun (formal, female to male)
Thai Khao Raak Thoe (affectionate, sweet, loving)
Thai Phom Rak Khun
Tunisian Ha eh bak *
Turkish Seni seviyorum
Ukrainian ja tebe koKHAju (real true love)
Ukrainian ja vas koKHAju
Ukrainian ja pokoKHAv tebe
Ukrainian ja pokoKHAv vas
Urdu Mujhe tumse mohabbat hai
Urdu Main Tumse Muhabbat Karta Hoon
Vietnamese Em ye^u anh (woman to man)
Vietnamese Toi yeu em
Vietnamese Anh ye^u em (man to woman)
Vlaams Ik hue van ye
Vulcan Wani ra yana ro aisha
Welsh 'Rwy'n dy garu di.
Welsh Yr wyf i yn dy garu di (chwi)
Yiddish Ich libe dich
Yiddish Ich han dich lib
Yiddish Ikh Hob Dikh Lib
Yugoslavian Ya te volim
Zazi Ezhele hezdege (sp?)
Zulu Mena Tanda Wena
Zulu Ngiyakuthanda!

belirsiz...

Birkaç aşk kırıntısı ve bir damla gözyaşı.

Aşkı tanımlayan sözleri arıyor gökyüzü.

Uygunsuz hayal kırıklığı bu içimdeki.

Aşkı tanımlayan sessiz bir kuş kalbinde…

Deli gibi esen rüzgar uykuyu açıyor gene.

Birkaç uykusuz gece ve bir deli rüzgar.

Hayaller, sözler ve dokunuşlar aşkta.

Kaybolan hayallerimi süsleyen o dokunuşlar…

Sen hâlâ aşkı mı arıyorsun, gökyüzü?

İnanma o hayallerin dokunuşlarının sözlerine…

sıcak bir gün...

Sıcak bir gün…

Belki bugün seni anlayabilirim sevgilim.

Belki bugün ilk defa aşk hakkında tartışabilirim.

Belki ilk defa seni ne kadar çok sevdiğimi söyleyebilirim.

Kaç defa şık olduğum önemli değil.

Aşka hâlâ inanmıyorum.

Ama sensiz olamıyorum.

Bunca sözden bunca olaydan sonra hâlâ birlikteyiz.

Seni sevmemem elimde mi?

Sana aşığım diyemiyorum,aşka inanmıyorum.

Sensizde olamıyorum…

Sıcak bir gün…

18 Ekim 2007 Perşembe

kadın

Kadın

Sıçrayarak uyanmıştı uykusundan. Görmek istemediklerini görmüştü kabusunda gene uyanmıştı. İşte, o korkunç rüyasını terk etmişti. Terler içinde kalmış olsada uyanmak güzeldi. Uykusuzluktan bedeninin harap düşmeyeceğini bilse hiç uyumayacaktı zaten. Ellerini yüzüne götürdü. Sımsıkı kapadı suratını. Kimse onu bir daha göremeyecekmiş gibi hissetmek istedi. Kalp atışları bile duyuluyordu. Saate kaydı gözleri. Sabah olmasına daha çok vardı. Hatta ona yıllar geçmiş gibi gelmişti. Bir daha aynı rüyayı görmemeyi dileyerek tekrar koydu kafasını yastığa. Gözlerini kapadı umutsuzca.

Uyumak istemediği için çok erkene kurmuştu saatini. Sabah daha gün ışımadan kalktı yatağından. Soğuk bir duşa ihtiyacı olduğunu düşündü. Banyoya doğru ilerlerken başı dönmeye başladı fakat tutunacak bir yer yoktu. Ellerini boşa savurmuştu. Olduğu yere çöktü. Elleriyle kafasını tutarak gözlerini kapamaya çalıştı. Gözlerini kapadıkça başı daha çok dönüyor, ve karşısına her gece gördüğü kabuslar geliyordu. Sanki o anları bir daha, bir daha yaşıyormuş gibi geliyordu.

Yerinden doğruldu. Duvarlara tutuna tutuna yürümeye başladı. Henüz tamamen sağlayamamıştı dengesini. Banyoya doğru yaklaştı. Kapıyı yavaşça açtı ve içeri girdi. Ardından kapadı kapıyı. Kapıya sırtını dayayarak derin bir iç çekti. Biriyle konuşmak, sonsuza dek dertleşmek istiyordu. Tek istediği buydu. Ya da sadece öyle sanıyordu. Bir şeyler söylemek geldi içinden. Lavaboya doğru yöneldi. Ellerini iki yana koyarak lavabonun içine baktı. Bakışlarını yavaş yavaş yukarı çıkarıyordu. Kendine bakmaya utanıyordu adeta. Aynaya baktığında o çirkin, korkunç suratı görmekten korkuyordu. Ya da o kötü rüyaları televizyon misali ayna da görmekten…

Bakışlarını yukarı kaldırdığında kendiyle göz göze geldi. Gözlerini başka yöne çevirmek istedi. Ama başaramadı. Kendinden hem utanıyor hem de ona bir anlam verebilmek için bakmaya çalışıyordu. Aynaya baktığında kendinden başkasını görmemişti aslında. Buna sevindi. Dağınık kumral saçları vardı. Bir kez de kendi karıştırdı saçlarını sol eliyle. Aynaya yaklaştı. Yeşil gözlerinin içine, içine bakmaya başladı. Üzerindekileri teker teker çıkarmaya başladı. Banyonun içine adımını atıp soğuk su musluğunu açtı. Kendi çapında özgürdü işte.

Her gün aynı yerde aynı insanları görmek sıkıyordu onu. Farklı şeyler yaşamak, farklı insanlarla tanışmak istiyordu. Her insan oğluna baktığında onların gözlerindeki nefreti sanki kendi de onlardan biriymişçesine içine gömüyor, kimsenin gözünün içine bakmamaya çalışıyordu.her gün olduğu gibi durağa yürüdü. İlk gelen otobüse atladı. Gene aynı insanlardı işte. Ama o insanları da görmeyi seviyordu belki de. Kendine ait bir arabası olduğu halde hala o sevimsiz insanların dolu olduğu otobüslere biniyordu.

Sabahları kahvaltı pek alışkanlıkları arasında değildi. Genelde çay ocağından sütlü kahve alır öyle başlardı güne. <> diyerek kampusün yiyecek deposuna doğru yöneldi. Ve içeri girdiğinde köşedeki masada kabusundaki kadının oturduğunu fark etti. Gözleri, kadını baştan aşağı süzmüş, adeta onu tanımlamaya çalışıyordu. Kadın, yerinden kalkıp ona doğru yaklaştı. Gözleri ve elbisesi bir anda kırmızı, kıpkırmızı olmuştu. Saçlarından alevler çıkıyordu. Ona doğru yaklaştı. Çığlık atmak istiyordu ama sesi çıkmıyordu.

Saat 6.30 u gösterirken yerinden sıçrayarak uyandı. Terler içindeydi. Ağlamaklıydı. Gözlerini ovuşturdu ve soğuk bir duş için banyoya doğru yol aldı.

13 Ekim 2007 Cumartesi


"-A de bkiim
-AAAAAA !
-Y de bkiim
-YEEEEE !
- I de bkiim
-IIIIIII !
-Oku bakiim
-AAAYIII !"

söze gerek yok...

Teknoloji Zıvırtıları...

ne iyi şey şu cep telefonları :D anında widyo veya görüntü yakalıosun :D

kalbime gömerim falan filan...

internette yayılmacı şarkı politikası.... şimdide gökçe kırgız diye bir bayanın şarkısı rövaçta... eskiden irem adlı bayanın şarkısında olduğu gibi... sonra ünlü olunuyor... kaset çıkıyor falan filan... aslında iyi taktik. hemen kayıtlara başlamalıyız. sözler de hazır nası olsa... neyse neyse... ben sözleri yazayım da şarkıyla veda etmiş olalım...


Sonunda bitti galiba
Görüyorum
İçimde can çekişlerini
Duyuyorum
Sözlerin çok acıtıyor
Ölüyorum
Keşke baştan söyleseydin
Gidiyorum
Nasılsa koymaz sana
Biliyorum

Kalbime gömerim o zaman
Unutupta silerim o zaman
Alt tarafı aşk bu da işte
Vazgeçilmez misin aman...

Sanane ki ağlıyorsam
Deli gibi istiyorsam
Hala seni seviyorsam
Sanane anlamıyorsan...

Kalbime gömerim o zaman
Unutupta silerim o zaman
Alt tarafı aşk bu da işte
Vazgeçilmez misin aman...

Yalanmış demek herşeyin
Bilemedim
Saklamışsın nefretini
Göremedim
Olmayınca olmuyor
Sen sevemedin
Yazılmış kadere ayrılık
Silemedim
Alıştım zor olsa da
Kabullendim

Kalbime gömerim o zaman
Unutupta silerim o zaman
Alt tarafı aşk bu da işte
Vazgeçilmez misin aman...

Sanane ki ağlıyorsam
Deli gibi istiyorsam
Hala seni seviyorsam
Sanane anlamıyorsan...

100 en iyi gitar solosu...





euheueh 19 yok :D onu da ben söyleyeyim bari... pantera-floods =)





yazmaya üşendiğim için resim olarak koyuyorum. kusura bakmayın artık :P

BaşlıksızZzZ....

son günlerde yazı ekleyemediğimin farkındayım. öss'ye hazırlanan bir genç olarak fırsat olmuyor denebilir. özellikle sayısalsan... şu satırları yazdığım sıralarda, dışarı da yağmur var ve neredeyse seller akıyor arap kızı camdan bkıyor diyebilirim. kulağımdaysa barış manç0, gülpembe var. ne desem, ha bir de midemde bi' acı var. yediklerimden diye düşünüyorum. en son yediğim pasta ise bu ağrıyı körükleyen esas faktör olsa gerek... =) bu resmi de paylaşmak istedim. yağmurlu bi' günde çektiğim eski bir foto. gerçekten hoşuma gitti tekrardan bakınca. evet daha fazla söze gerek var mı bilmiyorum. daha ne olabilir ki? bi' insan hayattan ne bekler? isterseniz bunu konuşalım :P ! şaka... satırlarımı sonlandırsam mı diye düşünüyorum... o da ne yıldırım!?!

Barış Manço - Al Beni


Sen gideli sevgilim, bahçemde güller açmıyor
Geceler bitmek bilmiyor, geceler buz gibi, sabah olmuyor
Şimdi ben sensiz nasıl yaşarım söyle
Şimdi ben sensiz neylerim söyle

Son birkez görebilsem seni, tutsam dokunsam ellerine
Yokluğun dayanılmaz oldu, hasret kaldım gül yüzüne
Şimdi ben sensiz nasıl yaşarım söyle
Şimdi ben sensiz neylerim söyle
Şimdi ben sensiz nasıl yaşarım söyle

Al beni götür gittiğin yere
İstersen vur yerden yerlere
Ne olur, al beni götür gittiğin yere
Yeter ki yeter ki terketme

Bekledim seni gecelerce yaralı ceylan misali
Ardından düştüm çöllere Leyla'ya koşan Mecnun misali
Şimdi ben sensiz neylerim söyle
Şimdi ben sensiz nasıl yaşarım söyle

AL beni götür gittiğin yere
İstersen vur yerden yerlere
Ne olur al beni götür gittiğin yere
Yeter ki yeter ki terketme


sizlerle paylaşmak istedim bu şarkının sözlerini...
gerçekten sevdiğim bu şarkı ve sözleri...
=)

28 Eylül 2007 Cuma

*gözyaşları ve karanlık*



keybedecek bişeyin kalmadığı zaman gökyüzüne bakıp yıldızlara anlamsızca gülümsediğinde gözlerin yaşlarla dolu oluyorsa, içinde bir yerlerde karanlıklardan kurtulmak isteyen küçük bir çocuk var demektir.

yalnızlık seni ürkütmüyorsa, daha çok hapsolmak istiyorsan karanlığın sersemleten pençesine, işte o zaman aynaya bir bak ve neler kaybettiğinin farkına var. çünkü, içinde bir yerlerde ağlayan bir kadın gizli demektir.

şarkılarda kaybolurken gözyaşların bedenine emir veriyorsa, korkma... sonsuzluğun yersiz duygusu kaplamıştır içini. işte o zaman kendini dinle. çünkü, içinde bir yerlerde bir delikanlı gizli demektir.

ağlamak kimi zaman seni kendine getiriyorsa, bencilliğin yalanlarına kanıyorsın demektir. düşünmemek için kendini yormaya çalışma. hatırlamak bazen kötüdür. işte o zaman anla ki içinde bir yerlerde yaşlı bir kadın gizlidir.

yalanlarla kendine duvar örüyorsan, kim olduğunu bilmiyorsun demektir. eğer kendi içinde savaş halindeysen, yaşamdan istediğini almamış fakir bir insansın demektir. işte o zaman içinde bir fabrikatör gizlidir.

eğer sadece yazıyorsan ve yazdıklarına kimse gibi sende anlam veremiyorsan, diğer insanlarla aynı yerdesin demektir ki o zaman kağıt kalemi bir kenara bırak. çünkü o zaman içinde öss'ye hazırlanan bir genç var demektir, özgürlüğüne düşkün...

sessizliğin içinde kendi kendine konuşup hıçkırıyorsan, dünya umrunda değil demektir. ne aynalar yalan söyler, ne de zaman... eğer olanlara kafa yormak seni eskisinden daha çok yoruyorsa, içinde kalabalıkta yalnız kalmış bir insan var demektir.

kolay işlerle uğraşmaktan kaçıyorsan, eski hislerin kaybolduysa ve sadece karamsarsan, dünya herşeye ramen kötü değildir. en azından bunun farkında olman için müziği son ses açıp eline kağıt kalem alman gereklidir... ve yazmak... içinden gelenleri... gözyaşların damlarken burun deliklerinden, umursamadan hayatı... sanki hayatın ritmine kapılmışsın ve bir melodiymişsin gibi... korkmadan, gözyaşlarını bir mendile emanet etmeden... ve kolunu kaldırıp burnunu sildiğin an, anlayacağın tek şey, içinde kendin gizlisin...

21 Eylül 2007 Cuma

Eski Bi' Yazı Daha...

İnsanlar çok öküz. Affedersiniz evet öküzler. Birde öküz olanların genellikle erkek tarafı olduğunu söylemek istiyorum. Yolda yürüyen bayan gördüler mi korna ya da laf atmalar devreye giriyor. İğreniyorum ya… ve yol tıkanık. Annem fırına girdi. Ekmek alıcak. Ekmek yok dedi adam. Saat 5 daha… annem adama laf söylerken çıktım dükkandan. Dışarıda bekliyorum. Annem fırından çıktı ve bakkala yürümeye başladı. “anne! Burada bekliyorum!!” diye seslendim arkasından. Tınlamadı ama ben beklemeye devam ettim. Yol tıkanık dedim ya, illa bi kaç kro olacak. Ve bunlar bi acayipti. ‘öküz gibi bakmak’ kavramına yeni bi stil eklendi. GÖZLÜK ÜSTÜNDEN BAKMAK!!!!

Eski Bi' Yazı...

Adam salına salına yukarı sağa sola bakarak yürüyeyim, artistlik yapayım derken, şemsiyeye kafa attı!

Muhahah! İşte bunlara çok gülüyorum. Yolda sağa sola baka baka, hava atayım diye yürürsün (de neyinle hava atmaya çalışıyorsun birader onu anlamış değilim gerçi kendinle hava atmaya çalışırmış gibi bir edan var ama bilmiyorum artık…!) sonra anlık bir şey olur veeee (olmayan) KARİZMA YERLERDE!!!!

gerçeklerle yalanlar arasında ki köprünün tam ortasında hıçkırıklara boğulmuş nefessiz bir hançer gibiyim ellerim bağarımda...

Yarışmaya Katıldığım Yazı...

Mavi Bakışlar

“Soğuk bir Pazar günüydü. Kış artık kendini iyiden iyiye göstermeye başlamıştı. Annemle çarşıya gittik. Tabanı yırtılmış lastiklerimin yerine, ayaklarımı sıcak tutsun diye, babamdan aldığımız üç beş kuruş para ile kundura alacaktık. Herkes bu sene kışın çetin geçeceğini konuşuyordu. Okula giderken parmak uçlarım o kadar üşüyordu ki, annemin “Hangisini istersin?” diye sorduğunu iki çift ayakkabıdan tabanı en kalın olanını seçtim. Sevincimi tarif edecek kelime bulamıyordum. Hele yarın sabah okula onları giyerek gideceğimi bilmek beni çok heyecanlandırıyordu. Bir de baktım ki babam bahçede kış aylarının en önemli işini yapıyor, odun kırıyor. Eskisi gibi dinç olmasa da bağ, bahçe, ahır işlerini aksatmıyor. Kunduralarımı o da çok beğendi. “Güle güle giy.” dedi. Ben de elini öperek teşekkür ettim. Onu ve annemi daha da mutlu edebilmek için derslerime çalışıyorum. Babam hep diyor ki: “Vatanımızın çalışkan insanlara ihtiyacı var. Sizler okuyacaksınız, tıpkı Atamız gibi büyük işler yapacaksınız. Biz çok zor yıllardan geçerek geldik. Allah bize bir daha o günleri göstermesin.”

Sabah uyandım. Yeni kunduralarımı giydim ve okula gittim. Sevincimi içimde saklıyordum. Çünkü onu da alamayan arkadaşlarım vardı. Sınıfımıza oturduk, muallim bey geldi ve dersimize başladık. Aradan çok geçmedi ki sınıfımızın kapısı çaldı. Önce büyük bir kalabalık gördüm. Sonra sınıfımız bir çift mavi gözle aydınlandı. Heyecandan ölmek üzereydim……”

Heyecandan ölmek üzereydim ki sınıfa girdi. Muallim bey derin bir sessizliğe gömülmüş, o parlayan gözlere içtenlikle bakıyordu. Aniden yerinden fırlayarak O’na sınıftaki en güzel köşeye, öğretmen kürsüsüne davet etti. Ancak O anlamlı bakışlar, “Hayır, ben vatanımızın genç dimağlarıyla bir arada olmak istiyorum.” dedi ve ben içimde çok büyük bir heyecanla oturduğum sıranın kenarına iliştim. Konuşmasını bitirdikten sonra bizlere yaklaştı. Ve minik gözlerimize bir bir baktı.

Hepimiz O’na heyecan dolu gözlerle bakıyorduk. Ve O büyük Paşa benim oturduğum sıraya biraz daha yaklaştıktan sonra örgülü saçlarıma elini uzattı. Ben heyecandan kıpırdayamıyordum. Saçlarımı biraz okşadıktan sonra kafamı kaldırarak o güzel mavi gözlere gülümsedim. Bana sıcacık bir ses tonuyla adımı sordu. “Senin adın ne?”

İçimde bir fırtına koptu. Kelimeler dudaklarımdan dökülmek istiyor yalnız dilimdeki heyecan bunu engelliyordu. Bir anda çabuk bir şekilde dilim kelimeleri serbest bıraktı. Heyecanla “Zeynep, efendim.” diyiverdim. Ve bana sıcak ses tonuyla sorduğu ikinci soru “Vatanın için sen ne yapacaksın?” oldu. Ve ben gene heyecanla, gene çabukça “Hekim olmak istiyorum, efendim.” dedim. Sıcak bakışlarla bana gülümsedi. İşte o an o gözleri hiçbir zaman unutmayacağım beynime adeta kazınmıştı. O parlayan mavi gözler, bu defa arka sıraya yönelmişti.

Arka sırada oturan arkadaşım Ahmet’in babası, çobanlık yapıyordu. Aynı sıcaklıkla Ahmet’e ismini ve ne olacağını sordu. Ahmet, öğretmen olmak istediğini söyledi. Ve paşamızın izinde gideceğini söyledi. O güzel mavi gözler, bir daha parladı. Sıra Ayşe’deydi. O da orduda sıhhiye olup, vatan için kendini feda eden Türk askerlerinin yaralarını iyileştirmek istediğini söyledi. Bu defa o parlayan mavi gözler nemli nemli olmuştu. Bu kez ben de çok duygulanmıştım.

Kesin kararımı vermiştim ki vatanım için her türlü zorluğa göğüs gererek okuyup, hekim olacaktım. Ve o mavi gözlerin, anlamlı bakışların, derinliğini, sıcaklığını hiçbir zaman unutmayacaktım.

O gün üzerinden birkaç sene sonra…

Bugün sıcak bir yaz sabahı, babam beni erkenden kaldırdı. Gün daha henüz ağarıyordu. Birlikte tarlaya çapa yapmaya çıkmıştık. Öğle sıcağından sonra babamla biraz dinlenmeye çekildiğimizde aklıma lise zamanlarında okumak için çektiğim zorluklar geldi. Okuma mutluluğu ile çoğu kız arkadaşım okula gönderilmezken, kar kış demeden, babamın güçlüklerle aldığı kunduralarımla, bizim köyden 8 km uzaklıktaki diğer köye gitmek için, bu sabah kalktığım gibi gün henüz ağarırken kalktığımı hatırladım. Ama bunlar daha çocukluk yıllarımdayken söz verdiğim gözler içindi…

Babama bunlardan söz etmek isterdim ki tam o anda muhtarın yanındaki kahvenin çırağı koşarak yanımıza geldi. Nefes nefese kalmıştı. Belli ki acil bir şey yetiştiriyordu. Elindeki zarfı bana doğru uzatarak, “Bunu muhtar gönderdi, abla!..” dedi. Heyecanla zarfı yırtarak açtım. İçindeki kağıdı çıkardığımda hızlı hızlı okumaya başladım.

Mutluluktan oturduğum yerden zıpladım. Babam da “N’ oluyor?” diyerek kalktı. Ve o çocukluk zamanımda, mavi gözlerin bana “Vatan için sen ne yapacaksın?” dediği gündeki gibi heyecanlandım. “Baba hekimlik kazanmışım! Hem de Ankara’da!!” Babamın da o sırada ilk defa heyecanlandığını gördüm. Ağzından çıkan tek cümle “Kızım hekim oluyor!” oldu…

Koşa koşa eve yetiştim. Yemek yapmakla uğraşan, bu eve yıllarını vermiş, emeğini ne yapsam ne etsem ödeyemeyeceğim annemin boynuna atladım. Tabi şaşırdı. “Anne hekim oluyorum!” diyiverdim. Annem mutluluktan ağlamaya başladı. Birden evin kapısı dövülmeye başlandı. Kapıya koştum. Gelen Ayşe’ydi. Ayşe heyecanla “İstanbul da hekimlik kazandım.” dedi. Gözlerim doldu. En sevdiğim arkadaşımdan ayrılacaktım. “Ben de Ankara da kazandım.” diyiverdim. Onunda gözleri doldu. Ve bana, “Zeynepçiğim bu görevi, vatanımız için, ikimiz de en güzel şekilde yerine getireceğiz. Buna inanıyorum!..” dedi. Ve o an içimdeki heyecan, görevimi en güzel şekilde tamamlamaya bıraktı kendini…

Aradan seneler geçmişti… Zarfı açtığım günün üzerinden, seneler sonra… Okulumu birincilikle bitirmiş, Ankara’nın en güzel yüksek okulundan ben de mezun olmuştum işte. Yılların, lehime geçtiği, güzel gençlik yıllarım, kendini vatanım için çaba harcamak istediğim o güzel mesleğe bırakmıştı. O güzel mavi gözler, parlayan o sımsıcak mavi gözler, bana her zaman destek olup, umut vermişti. Bugünlere gelişimi hep o güzel, sımsıcak bakışlara borçluydum. Ve o mavi derinliklerle aynı yerdeyim işte. Her zaman O’nunla bir kez daha karşılaşma umudu vardı içimde. Her zaman bu umut içimde olacak. Büyüdükçe büyüyecek… O’nun varoluşunun bana verdiği güven, bana işimi severek yaptıracak.

Ve hekimliğimin doruk noktasına ulaştığım zamanlar işte…Gençlik yıllarım hâlâ aklımdan silinmemişken beni daha mutlu ne edebilir ki? Belki O’nu görmek? Ama O’nu görmek değil esas beni vatanım için çabalamaya iten… O’nun izinden gitmek beni sevindiriyor. Amacımın ne olduğunu daha ben çok küçükken “Vatanın için sen ne yapacaksın?” sorusu ile öğrenmişti. Ama keşke beni bu hayalimi gerçekleştirmiş bir şekilde görseydi. Karşılaştığımız zaman “Beni hatırlayabildiniz mi efendim?” diyebilsem… Bana gene derin bakışlarıyla, o sımsıcak sesiyle, “Evet, küçük Zeynep. Vatanın için yapmak istediğini yapabildin mi?” dese…

Hastalarımla ilgilenirken, hastaneye bir telefon geldi. Hastanedeki başhekimle ona yardımcı olacak çok iyi bir hekim, çok özel bir insan için çağrılıyordu. Başhekimin gözlerine adeta ben gelmek istiyorum der gibi baktım. Bana dönüp “Zeynep benimle geliyorsun.” dedi. İşte o an çok mutlu olmuştum. Arabaya binip gideceğimiz yere yaklaştığımızda oranın o mavi gözlerin sahibinin oturduğu sarayı olduğunu fark ettik. Meğerse özel hekim çözümsüz kalmış da onun için çağırılmışız. Odasına çıktığımızda onu öyle görmek beni bir hayli üzmüştü. Başhekim yatağın yanına vardı. Ben de ardından…

Tansiyonunu ölçtükten sonra muayene ettik. O an kendine geldiğinde o gözlere aynı içtenlikle bakıp “Beni tanıdınız mı efendim?” diyebilmeyi çok istedim. Fakat içinde bulunduğumuz durum, bu gayrı ciddiliği kaldıramazdı. Başını bana dönüp gözlerime baktığımda O’nu ilk gördüğüm günkü gibi heyecan kapladı içimi.

“Bir Türk kızının hekim olduğunu görebilmek bana verilebilecek ve beni iyileştirebilecek en iyi ilaçtır.” dedi. Bunu duyduğumda içimi bir mutluluk kaplamış ve gözlerim dolmuştu. “Ben daha çok küçükken sınıfımıza gözlerinden ışık saçan, umut dolu, vatanımızı bu günlere başarı, yenilikler, bağımsızlık ile getirebilmiş bir insan gelmişti. Ve o zaman bana ‘Vatanın için sen ne yapacaksın’ diye sorduğunda O’na hekim olacağımı söylemiştim.” Ve o umut dolu gözler gülümsemeye başladı. “Demek o sensin.” “Beni hatırladınız mı Paşam?” İşte o an gelmiş ve geçmişti. Keşke böyle bir zamanda karşılaşmamış olsaydık diye geçirdim içimden. Ama bir yandan da beni hedeflerime ulaşmış bir ‘Zeynep’ olarak gördüğü için de çok mutluydum.



NOT: 3. olmuştum =)

Atatürk' Mektup !

Atam,

Seni tanıdıkça, ne kadar idealist, ne kadar aydın fikirli, ne kadar ileri görüşlü, eğitim öğretime önem veren biri olduğunu öğrendim. Seni tanıdıkça, fikirlerini anlayınca, topraklarımızın değerini, söylediklerinin önemini anladım. İleri görüşlülüğünle zamanımızda neler yaşayabileceğimizi anladığın için öyle şeyler söyledin ki, seni görmesek de seni tanıdık. Ve şimdi yolunda ilerliyoruz…

Seni tanımak demek seni görmek değil ki… ama ben seni tanıdığıma inanıyorum, seni görmesem de… çünkü senin fikirlerini, senin görüşlerini anlıyorum ve senin gösterdiğin çizgide yürüyorum; senin izinde yürüyenler gibi....

Senin fikirlerinle modernleşti ülkemiz… senin fikirlerinde laik bir ülke olduk… senin fikirlerinle ilerledik… senin önderliğinle savaştık… senin önderliğinle geleceğe baktık… senin yolundayız….

İnsanın kişiliği, karakteri düşüncelerinde ve fikirlerindedir. Görünüşünde veya fiziğinde değildir. Kişiyi, sadece fiziksel olarak görerek tanıyamayız. Onu tanımak için düşüncelerine, zihinsel yapısına ve yaptıklarına bakarız. Eserleri, bize bıraktığışünce ve fikirleri onu tanımamızı sağlar. Ve bunları sende yaşadık Atam… ve bu konu hakkındaki sözünün gerçekliğini gördük…

İnsan fiziksel olarak bu dünyadan göçebilir… Ama gerçeğe dayanan fikirlerinden, düşüncelerinden ve yaptıklarından oluşan kişiliği asla ölmez, ilelebet yaşar…. Yani sen, hep yaşayacaksın…

Son olarak, seni görmesek de seni fikirlerinden tanıdık… sen hep önderimizdin, öyle de kalacaksın… senin yolundayız, ilerliyoruz…

●๋•Dans Dans Dans●๋•

ÇoK DanS EdeSiM GeLdİ :D

mantıklı konuşçak değiliz her zaman değil mi =) birazda saçmalamak gerekir ki hep sıkıntı hep dert olmasın... neyse... bu akşam yeterince saçmladım :)

İyİ GeCeLeRrRr !
unutmaya çalışmak, hatırlamaya çalışmaktan daha zor... öğrendiğimde çok geç olmuştu...
düşünmek her zaman çıkış yolunu göstermeyebilir bize... önemli olan kimi düşündüğündür... yada bakış açısı önemlidir... nereye baktığında önemli değildir. emin ol !
gitme diyebilmek istiyor bazen insan. elinden gelenin fazlasını yapmaya çalışmak... ama o bir kelime basitte olsa çıkmıyor bir türlü, zorlasanda... ufff... neyse... iftar vakti, İstanbul için...

15 Eylül 2007 Cumartesi

içimden gelenlerle...

kararsızlıktır bazen kaçamadığın. belki de saklanıp kalırsın rüzgar saçlarını savururken. düşünceler tüm beynini teslim almışken dökülmez olur gözyaşların. ağlayamamana şaşırırsın... hıçkırıklara kapılıp, kendini soğuk sulara attığında anlarsın dertlerin bedenini kavurduğunu... yada düşüncelerin seni teslim aldığını... uyumak zor gelir, ağlarsın. işte o zaman farkedersin nefes aldığını... içinden gelenleri söyleyememek içine dert olur. bir yük oturur göğsüne. boğazın düğümlenir ve sen farketmeden gözlerin dolar. yanına oturan insanların farketmemesini isterken adeta içini okumuş gibi sorarlar sana... neden ağladığını. bir şey söyleyemezsin. konuşmak zor gelir. ama gözlerinde anlarlar. ve sen o zaman yalnızsındır...

Şarkı Sözleri... (:

SS

Smuggler:

öss

evet hayatımı kararttı

süper başlamıştı her şey

günde iki soru yeter

ama sonra

zorlaştı mı ne

sosyal hayat

kalmadı

her şeye rağmen sen vardın

kötü olanları siliyordun

zor anları kolaylaştırıyordun

iyi ki vardın

iyi ki tanımışım seni

kurbaa:

ben ne yaptım ki boncuğum

her şey seni sevdiğim içindi

ömrüm yettiği kadar seni severim

yalnız kaldığında yanında olur

düştüğünde elinden tutarım

keşke bin yaşıma geldiğinde bana hala sevgilim diyor olsan

öss mö ss

seni seviyorum demeye

gücün kalmaz

ama olsun ben hep buradayım…

smuggler:

bir nefeslik canım olsa

ss derim sana yanımda

olmasan da

yanımda olmasan da duyarsın sesimi

hissedersin kalbinin atışlarından

senin için atan kalbim inan

sonunda gene senin için duracak

bana kızdığın zamanlarda

seni kaybetme korkusu

öss korkusundan daha da beter sarıyor bedenimi

ve yanımdayken aldığın nefesi

hissetme heyecanı sınav heyecanından

daha çok yoruyor kalbimi ama

en güzeli hissetmek o yüreğini…

kurbaa:

seni seviyorum demek

zordur her zaman

laf ağızdan bir kere çıkar

pişman olmak ne yalan

yalan dolan demek kadersizliğin içinde

bir sınav bitirir mi aşkı her zaman

zaman içinde kaybolmak gibi seni sevmek

seni sevmek gibi sınava girmek

nedir bizden istedikleri

anlamıyorum ki..

anlamak gibi bir şey seni sevmek…

ramak kalmış şurada başka bir yere gitmene

nedense ayrılığa çıkıyor bütün yollar

sözler kalmış dudaklarında söylenememiş belki de..

ѕмυggℓєя:

evet gidicem senden uzağa ama

yanında beni bırakıcam

kelimelerimi kazicam kalbine

beni unutma diye..

ve seni de götürücem yanıma

her ah ettiğimde uzaklığıma

koynuma alıcam seni

öyle bir ss diyicemki

için ürperecek hissedeceksin

her harfi uzun süre çıkmayacak bedeninden

o cümle hep hatırlayacaksın

ve her aklına geldiğinde tekrar sevicem seni..

kurbaa:

ağlamaktan yorulmuş

gözlerim var benim

ne sonsuz güzelliğim

nede yaşanmamış dertlerim

her ağlayışımda silişin göz yaşlarımı

her özleyişimde sarılışın, içine hapsedercesine…

belki yaşanmamış ayrılıklar kadar etkileyici..

ömrüm tükenmiş olsa bile

öss maduru olsam bile

ss demek için canımı veririm

14 Eylül 2007 Cuma

Gripin-Karışmasın Kimseler

ah dayan
bırak yollar girsin aramıza
söz sana
başka bir ten giremez koynuma
geçer zaman durmaz akar kör kuyuya
ben beklerim
yenik düşmem ucuz oyunlara
dayan...üzülme...
sen meleğim
hiç durmadan ağlardın niye?
gitme demedim
bağlanmaktan korkarsın diye
can yeleğim
karışmasın kimseler bize
Gör beni
Körelmesin kalbin uzaklarda
Hiç düşünme
Mühür vurdum dudaklarıma
Karışmasın, konuşmasın,
Dokunmasın kimseler bize
gel artık vakit geldi
canıma yetti özledim çok

10 Eylül 2007 Pazartesi

ALINTI :)





.... kız:bbişm nie bana bişi yazmıosun
oğlan.:pardon ya
oğlan..:bilgsyar basıdna diildm
oğlan..:nasılsn gülm
.... kız:iim bbşm sn nsıllsn
oğlan..:bnde iiym
.... kız:ee bbişm
.... kız:knşsna
oğlan..:bnde onu dicektm
oğlan..:nabıyosn
oğlan..:nasıl rahat uyudnmu
.... kız:hayır
.... kız::(
oğlan..:nieki:S
.... kız:bilmemki
oğlan..:hmm
.... kız:ee
.... kız:sen rat uyudn mu
oğlan..:bnde pek raht uyuyamdm
oğlan..::D
.... kız:neden bbişm
oğlan..:ne bilym
oğlan..:sıcaktı brz
.... kız:hımm
.... kız:pki
.... kızbnde bni dşndn sandm
oğlan..:sen dusunudn galiba
.... kız:tabiki
oğlan..:hmm güzel
oğlan..::D
.... kız:bbişmmm
oğlan..:buyur gülüm
.... kız:ne zmn blşçaaaz
oğlan..:ne zmn istrsn
oğlan..:gülüm
.... kız:bugun dedk gelmedn
oğlan..:ya gülüm
oğlan..:şimdi izmitteym
oğlan..:bu sabh gitmem gerekti
oğlan..:kusura bkma gülüm
.... kız:pki aşkm
oğlan..:ya gülüm
oğlan..:ben bi ymk yiym
oğlan..:gelicem
.... kız:tmm bbişm
.... kız:afiet olsn
oğlan..:saol

Birgün Birgün Bir Çocuk...


Her zamanki gibi geçen bir günün ardından, tok karınla klvyenin başına oturmak kadar duygu yoğunluğu oluşturan başka ne var ki? 3 hafta sonraya bitirilmesi gereken 17 kimya testi mi? Yada sınava girilmeyi bekleyen bir cuma günü mü?

Belki de bunları düşünmeyip Yanıma kaplumbağalarımla, satırlarımı gerçeğe dönüştürürken, sessizce kolamı yudumlayabilirim... Cümlelerimi tek tek büyük bir azimle sembolleştirirken durup soluklandığımda "noktalama işareti" kullanmadığımı farkedip şoka giriyorum. Noktamı koyduktan sonra geri dönüp büyük bi' özenle virgüllerimi öpe koklaya yerleştirdikten sonra, bütün kelimeleri sindiriyorum...

Eğer becerebiliyorsam satırları karalamayı, ne mutlu bana....

4 Eylül 2007 Salı

Doğum Günüm...


Baze insan farklı şeyler yapmak istiyor. Herzaman yaptıklarını bi' kenara atıp, kendi gibi olmak istiyor. Bu sene ki doğum günümde farklıydı işte... Herneyse... Yeni yaşımda, kendime özel yeni yılımda umarım heryeş yolunda gider... Belki iyi bi' üniversite dileyebilirim ;) Doğum günümü hatırlayan herkese teşekkürler...

2 Eylül 2007 Pazar

YOK !

Ya korkusuzdu karanlığın pençesinde ya da aşıktı işte. Ne merak ediyordu yalvarmanın tadını ne de kendisini hapsediyordu bir kadının kalbinde. ‘yok’ dedi içinden. “mavi bir karanlığım yok!” ve devam etti gözlerinden akan damlaları silerken. “merakımdandır gökyüzümün karanlığı… Yalvarmaya merakımdan!”

Telefon çalmaya başladığında çoktan yerinden kalkmış ahizeyi eline almıştı bile. Konuşmaya başladılar.

“-Neden daha önce aramadın?

-Bilmiyorum.

-Seni ne kadar aradığımı biliyorsundur.

-Evet, söylediler.

-Ve tepki göstermedin öyle mi?”

Yalan mı ?


“- Peki yalan mıydı bunca şey?

- Neden bahsettiğini anlamıyorum.

- Ben seni çok iyi anlıyorum ama.

- Ne demeye getiriyorsun?

- Sana son kez soruyorum. Yalan mıydı sevgin?

- Hiçbir zaman aşk yalana karışmaz!

- Yalan söylüyorsun!

- Peki, duymak istediğin ne söyler misin?

- Yalan söylediğini itiraf etmen.

- Peki, yalan söyledim.

- Bak sonunda dediğime geldin işte.

- Ben sadece duymak istediğini söyledim.

- Neymiş benim duymak istediğim?

- Gerçekler?

- Gerçekleri duydum yeterince. Ben yalanını itiraf et,

- Yeter artık! Ne saçmalıyorsun?

- Bir de saçmalıyor olduk! Süper !

- Yalan mıydı sevgin diyorsun,

- Evet, diyorum çünkü yalanmış!

- Hayır değildi!

- Ama kendin söyledin. Peki, yalan söyledim diye!

- Duymak istediğini söyledim.

- Benim duymak istediğim, gerçekler!

- Gerçeği söylediğimde inanmıyorsun.

- O yüzden yalan söyleme gereği duyuyorsun?

- Laf kalabalığı yapma! Ben sadece,

- Sen sadece yalan söylüyorsun.

- Hayır söylemiyorum, sevgim yalan değil!

- Ama az önce yalan söyledim dedin.

- Onu söylerken yalan söyledim.

- Neden yalan söylüyorsun? Bak bi’ açığını daha,

- Ben duymak istediğini söyledim !

- Sana söyledim, ben gerçekleri,

- Gerçek şu ki: Seni seviyorum!

- Yalan söyleme!”



not: devamı var dersem ağlar mısınız :P

1 Eylül 2007 Cumartesi

Tatilden Dönüş...

İşte dönüş… adıyla kocaman ‘bir hafta’ geçti. Ama daha dün geldik sanki.. yılların çabuk geçtiği gibi günlerin çabuk geçişi… yorucu, bazen iğrenç, sıkıcı, deniz dolu, denizde yosun ve deniz anası dolu günler geçirdik… ama bazen de çok güzeldi… akşamları arkadaşlarla dışarıda dolaşırken çok eğleniyordum… kimi zaman kumsalda yürüdük… deniz sesi, kum ve arkadaş muhabbetleri… kimi akşamlar kafamıza esti bara kaçtık… hiç dinlemediğim pop şarkılarının hepsini clup tarzında dinledim ve hatta ezberledim… nasıl dans ettik anlatamam… şimdi öyle geminin gelmesini bekliyoruz, hiçbir şeyi yaşamamış gibi… ne üstü kapalı sorular var aklımda, cevapları belirsiz… uykusuz bir beden var, içinde benim ruhum. Deli gibi esse ya şu rüzgar diyorum içimden…sıcağın altında yorgun, kocaman bavullarla gemi beklerken…

Babam ve Mizah 'Anlayışlıklarımız' :)

Babamın açık sözlülüğüne kimi zaman da mizah anlayışına hayranım. Bende mizah yönümü (iğrenç espriler…) ona çektirtmişim. Karpuz kesiyo. Kaptım bıçağı elinden. Canım çekmişti, üstten kestim, attım ağzıma. ‘bende kesçen zannettim.’ Dedi. ‘ben nası kesiiim?’ dedim. ‘sen kocanı bile kesersin!’ dedi. ‘aaa çok ayıp hiç yakıştıramadım.’ Dedim. Çıktım mutfaktan, gidiyorum… ‘gel, gel kaçma!!!’ diyo bana. 3 sene önce de lise hazırlanıyorum. Sınava gireceğim, çok test çözüyorum. Artık oturduğum yerde kafamın üstünde ‘A, B, C, D’ ler dönüyor. Babam geldi. Kapıyı açtım. Cumartesimiydi cumamıydı neydi… ‘aaa hoş geldin!’ dedim. Ya babamın gelmesini beklemiyordum yada kafamda şıklar dönmeye devam ediyordu. Babamdan beklemediğim bi tepki aldım. ‘B)hoş bulduk, C)hepsi; D)hiçbiri ehu ehu ehu’ E tabi ben dumur….

Hoşça Kal Hayat…


“Yapmak zor, yıkmak kolay. Günleri harcamak kolay, geri getirmek imkansız.”

diye bi yazı okudum bugün gazetede. Bir yazarımız vefat etmiş. ‘….’ arkadaşımın annesi baya bi “ aaaa!!! “ sesi çıkarttı! Bende üzüldüm ama yazan yazı (yukarıdaki) günleri geri getirmenin imkansız olduğunu en arka sayfada belirtmiş bile… Allah gani gani rahmet eğlesin..!

Herkesin sonu böyle olacak. Bir gün hepimiz veda edeceğiz bu acımasız hayata… ve dönüp arkamıza bir daha bakamayacağız bile… belki üzüldüğümüz oldu, kırıldığımız, hayata sövdüğümüz oldu ve daha neler neler… ama hayata kaç kere gelinir ki? İnsanlara kırıldığınızda sizi üzdüklerinde unutun gitsin. Nefret ve kin ile bir yere varamayız. Çünkü son günümüz geldiğinde hayata dönüp “hoşça kal ben gidiyorum, kırdığım üzdüğüm olduysa affedin hakkınızı helal edin, sizleri de affediyorum!” diyemeyeceğiz… ve dönüp arkamıza bir daha bakamayacağız bile…

Akşam Akşam...

Akşamları çoğu yer sakin, sessiz ve kimsesizdir... Tıpkı terkedilmiş şehirler gibi. Üstelik size şu satırlarda bahsettiğim şehir, İstanbul. Akşam vakti Bakırköy sokaklarında gezdiniz mi hiç? Evet, gezmeyen bilemez...

Sokaklar, sakin... Yerlerde çöplerle boş ve loş bir yer... Etrafta sabahki kalabalıktan eser yok... Sanki o yerde değilsiniz. Başka bi' dünya orası... Karanlık olması bi'şey değiştirmiyor ama, sessizliğin olması...

Geceyi, hatta karanlıkları seviyorum. Neden bilmiyorum.. Belki insan kendi kendine kalıp, düşünüyor bazı şeyleri diye... Ama çoğu insan karanlıkların, insanları karamsarlığa ittiğini düşünüyor. Bense böyle birşeyi asla kabullenmiyorum. Kabullenmek demesekte düşünmemek desek daha açık olacak sanırım.

Karanlıklar, insana başka bi' duygu veriyor. Kendini dinleme imkanın oluyor. Bütün günün, hatta eski günlerin, dünlerin, analizini yapıyorsun. Ve imkansızları bile gerçekleştirebiliyorsun...

Karanlık, ürkütücü değildir. Eğer kendi içinde değilse...