Blia Cosplay and Collection

Blia Cosplay and Collection
I Love Yoda !

23 Ekim 2008 Perşembe

Aslında ben...

uykudan uyandığında ıslak gözlerini ovuşturup çalar saatin butonuna bastı. doğrulmaya çalışırken baya zorlanmıştı. ayağa kalktı zar zor... yalpa yaparak, sendeleyerek ilerledi. sağa sola çarpıp duruyordu. duşakabine ve çamaşır makinesine tutunarak klozete oturdu... gözleri hâlâ kapalıydı...

lavaboya dayanmış uyanmaya çalışıyordu. yüzünü birkaç kez soğuk suyla yıkamasına ramen ayılamıyordu. kendine ağır bir tokat yapıştırdıktan sonra açtı gözlerini... "illa şiddet mi gerekiyor, fani beden!" diyerek azarladı kendini...

odasına girip ışığını yaktı. üzerindekileri ranzasının üst katına atıpokul tişörtüyle pantolonuna uzandı. o sırada masadaki yazıları ilişti gözüne... oturup okumaya başladı. dün gece uyku sarhoşuyken yazmıştı onları. ne kadar da anlamlıydılar... şaşırmıştı...

otobüse bindiğinde aynı insanlarla yine, her sabahki gibi, senelerdir olduğu gibi karşılaştı. artık tanıyordu herkesi.
"günaydın Belgin Abla, Hüseyin Amca, Berna Tey..."

kimin hangi durakta indiğini bile ezberlemişti artık. O'na neyse...
"Engin inicek şimdi. Yeri boşalınca ben geçerim. Sevim bi' sonraki durakta inicek nasosa..."
Engin indikten sonra boşalan yerine oturdu.

artık, insanların bakışlarından yaşadığı şeyleri bile anlayabiliyordu. ne de olsa, çok isan tanımıştı 18 sene boyunca...
"Meltem Abla bugün gergin. Cemil Abiyle tartışmışa benziyo..."
ya da bazen anlatmasalarda insanların derdini anlamada çok zorlanmıyordu.
"İhsan Dayı ay sonunu getirememiş, yazık." İhsan Dayı, sessiz, tatlı, tonton bi' insandı.
sabahları otobüs durağına yaşıtı amcalarla gelir, onları Taksim otobüsüyle uğurladıktan sonra 94A'ya atlardı... acaba İhsan Dayı emekli olmuş muydu? kaç çocuğu vardı? ya torunları? açlar mıydı, açıktalar mıydı? kim bilebilirki? ihsan dayı iyi insandı doğrusu... otobüs durduğunda apar topar indi. durağını kaçırma korkusuyla dolu olduğundan hep bir durak önce iniyordu. her sabah olduğu gibi...

hâlâ salak değil bu kız...

şarkılar çalıyordu kulaklarında...
hiç duymadığı melodiler.
oysaki bağrış çağrış ve feryatlar içindeydi ev...
meleklerin çaldığını biliyordu.
ondan gizlemeye çalışıyorlardı kavgaları...
ama salak değildi bu bebek,
görüyordu yaşananları...
yıllar sonra kendini şarkıların ritminde buldu.
dans etmenin verdiği hazı tattıktan sonra,şarkı söylemek o'na yaşamadığı şeyleri yaşatıyordu.
bağrışmalar... hiç bitmemişler ama...
her yeni kavgada yeniden kayboluyordu.
gözyaşlarından sel, okyanuslar oluşuyordu.
gözlerini kapadığında kendi ütopyasına dönüp, dans ediyordu...
ama salak değildi bu kız,
görüyordu yaşananları...
yıllar sonra kendini karanlıklarda buldu.
sadece meleklerin şarkısını duyuyordu...
bir tabutun içinde...
onca yılı boşa geçirdiğini farkedip,
ağlıyordu ruhu...
ağlıyordu çünkü, yaşamak zorunda olduklarını yaşamıştı...
yaşamak istemediklerini...
ama salak değildi bu kadın,
yaşadıklarını kağıda döktü...

bende mi tekerrürden ibaretim?

Belki yaşlanmış sözlerle dolu sayfalarım...
Her yeni sayfada yeni bir 'ben' var sanardım.
Ve hayatın yeni sayfalardan, kelimelerden ibaret olduğunu...
Ama her yeni kelimede kendimin ardındayım.
Yeni olan tek şey,hiçbirşey...
Aslında kelimelerin uzak olduğunu hissediyorum.
Eksik kaldığım nokta da artık bu zaten.
Umutsuzluk...
Sanki yarın güneş yeniden doğmayacakmış gibi.
Yanıldığını bile bile aynı kapıyı çalmaya çalışan ben!
Zavallılığın sınırlarını zorlayıp,
Her yeni 'hayır' da yeniden hayal kırıklığına uğrayan,
Her yeni hayal kırıklığında yeniden,
Yeniden kapıyı çalan, zavallı ben!
Ne kadar da saf düşüncelerim varmış.
İnsanların kara yüzünü görmeye alışık değilmişim.
Resmen yanıldığımı anladığımda,
Saatin epey geç olduğunu farkettim.
Yeniden rüyalara dalmam gerek...
Rüyaları kabusa çevirmek için daha çok uğraşacaklar...
Çünkü tek dokunamadıkları yer orası...

zar zor kendine gelirken...

sakin kalmaya çalışıyordu; sebebi vardı bu kez. yaşadığı şeylerden ders çıkarmayı son 2 senedir başarıyormuş gibi yapıyordu. olgunluk göstergesi sayılırdı bunlar. belki büyüdüğünü kendine kanıtlarsa "özgüven"ini tazeleyecekti. "kanıtlamak" zaten hayat bundan ibaret değil mi? karşımızdakilere güvenemediğimiz 'fani' dünyada insanların kendine göre haklı sebepleri hatrı sayılır derecede çok değil mi zaten? bence öyle...

bakışlarını çevirmeye çalışsa da ortamın gerginliği O'nu kışkırtıyordu. gizleyemediği kızgınlık ve mutsuzluk duygusu, gözlerinden alevcesine fışkırıyordu. o bütün bu cümleleri aklında evirip çevirirken "Bayan Bolçene" bağırıp çağırmaya devam ediyor; etrafında yaşananlardan habersizmişçesine kendi dertlerinden yakınıyordu. 'kimse beni görmüyor, anlamıyor...' diye düşündü. oysaki hayatta tek anlaşılmayan "O" değildi...

kutu kutunun içinde...

yalnızdı aslında. ve korkuyordu. henüz, kiminle ne zaman ve ne konuşması gerektiğini öğrenememişti. ne zaman söylenmemesi gereken birşey söylese cezasını 'kedi' çekiyordu. ama nedense, başkalarının cezasını da "o" çekiyordu.

konuşacağı kimsenin olmayışı, O'nu karamsarlığa ve cesaretsizliğe itiyordu. içine kapanmaya sürüklüyordu ruhunu. dışarıdan görenler, aslı deli dolu olan bu kızın durgunluğunu yaşadıklarının stresine ya da büyümesinin getirdiği olgunluğa balğıyordu. ama değildi. değildi işte...

arkadaşım dediği insanların o olmadığı zamanlarda O'ndan faydalanmaya çalıştığını farkettiğinde daha bi kızıyordu hayata...

dostum dediği insanlarınen kötü günlerinde O'na "nasılsın" diye sormayışları O'nu hayata daha bi küstürüyordu...

lanet olsun ki hâlâ "polianna"cılık oynamayı becerebiliyordu...

küçük bir kıpırtı zerresi...

O'na baktığında kalbinde birşeylerin yerdeğiştirdiğini hissedebiliyordu. biraz çaresizdi aslında. umutlarından uzakta biryerlerde yaşıyordu "yaşaması gerekenleri"... acımasızca...

bi' yerlerde ulaşamayışının kırgınlığıyla O'nu her gördüğünde dile gelmeye çalışan ümitsiz çırpıntılar an buluyordu sebepsizce... kağıtlara dalmıştı gözleri. arka sıraya oturduğunu farkedemedi...

aşkını karalayan masum bir çocuk gibi yazıp çiziyordu her zamanki gibi... O'nun orda olduğunu bilmeden... derin bir iç çekip, sınıfta neler olup bittiğine bakmak amacıyla döndü arkasını...

sıranın üstünden neler yazdığına bakmak için eğilmiş O'nunla karşılaştı. O'nun yüzüyle... işte şimdi birşeyler bile söyleyemediği O'nunla sadece bir soluk mesafe vardı aralarında...

ikiside öylece birbirlerinin gözlerine bakıyordu. bal rengi... böylesine güzel gözler... saatlerce öyle durabilirdi. ama bu an O'nun umduğu kadar uzun sürmedi. ta k, ; mat2'ci gelene kadar... "günaydın arkadaşlar..."

29 Temmuz 2008 Salı

Ruhumun Derinliklerinden...

şarkılar çalındığı anda başlayan sessizlik gibiydi herşey...
karanlıkların kaybolmasıyla yola çıkan bir beyaz güvercin misali...
düşüncelerden kaçıp kurtulmak istercesine sakin, ama yorgun...
kimse yokken hayal ettiğim bir yalandan ibaret işte herşey...
ruhumda okuyamadıkları bir şiir gibi...
yada düşünemedikleri bir detay...
melodiler döküldüğü anda başlayan rüzgar gibiydi herşey...
güneşin batışı ile yolculuğuna başlayan yarasa misali...
yalnızlaıklardan kurtulmak istercesine deli, çılgın...
insanlar arasındayken hayal ettiğim bir yalandan ibaret işte herşey...
ruhumda okuyamadıkları bir şiir gibi...
yada atladıkları bir detay...

22 Temmuz 2008 Salı

hayal edebilmek güzel şey....

yağmur yağarken ormanda yürüdüğümü hayal ettim. uçan kuşların kanat sesleri yağmur damlalarının yere ve yapraklara çarpış sesleri... ama o an tek düşündüğüm sevmekti... belki bu beton yığınlarına geri dönmemin sebebide sevdiğim insanlardı... belki değerdi, belki değmez...

sabahın ilk saatlerinde deniz kıyısında koştuğumu hayal ettim. denizin dalgaları, kıyıya vuruşu... tertemiz kumsal... güneş henüz yeni göz kırpmaya başladığı için etrafta bir serinlik... gözlerimi kapatıp kumsala uzandığımı hayal ettim. ama o an düşündüğüm şeyler vardı. hayat gibi... gerçekler gibi... bu yere geri döndüğüm için kendimden nefret bile edebilirim...

15 Temmuz 2008 Salı

bönk! (karamsar mı ne?!)

elimde kalem izi...

zordu aslında kaçıp gitmek karanlıklar arasına.
kaybolmak sessizlikte, bedenim ağır;
yorgun argın savaşmak kaderle, çaresizce.

yumurtadan çıkmış ufacık kuş misali kanatlarım kıpırdamazken,
aşık oldum.
aşk kaderim mi diye soramadan yenilmeye hazırmış gibiydi ruhum.

oysaki ben, hiç yenilmedim.
yoktu yanımda kimse, çaresizce,
koştum belki kimse dinlemez diye.
yakınımdaydı nefret, ben ona elimi sürmedim...

elimde kalem izi.
kaderimde yazılmış sandığım, oysaki içimde, çok derinlerde!

elimde kalem izi.
geleceğimin sessizliği. kim ne derse desin, yok!

yorgunum, susuzum, suskunum, yoksulum ben.
boyun eğmemeye yemin vermişim kadere,
yenilmemeye!
mühür vurmuşlar beynime.
neden burdayım sorma diye.
sonsuzluk önümde eğilmiş kölem olmuşken ben,
ellerimde kalem iziyle...

gelenlerle...

saklanmaktı çaresizce kollarında kendini kaybederken sessizliğin damarından akan kanken...

zordu aslında kaybetmek herşeyi bir çırpıda söylenen bir yalanmış gibi hissederken...

hiçbirşeyin gerçekten varolmadığını hayal etmek gibiydi karanlığın içindeyken aslında görmediğin şeyleri gördüğünü iddia eden bir insanla yaşıyorsan...

yanında olmasını isteyecek kadar yakın hissederken kendine, seni sanki atmış gitmiş gibi yaşıyorsun, bu hiç adil değil, neden diye sormuyorsun kendine. belki de bunu aşmalısın....

ya gerçekten yaşam diye birşey varsa ve biz bir fanusun içinde yaşayan beyinler değilsek, böyle mi hissediyorsun gerçekten?


aslında hiçbirşey yoktan var olmadı...

haluk levent- ankara

Sen ellerimde
Sen gözlerimde
Issız geçen her gecemde
Herşeyinle yanımdasın
En zor bu gerçekten
Sevdiğimi söylemeden
Ayrıldım yine senden
Yoksun sen aslında
Yalnızım bu kumsalda
Neler neler yapıyorsun
Bensizken Ankara'da

12 Temmuz 2008 Cumartesi

Dalında Çilek...

bizim balkonda yok, yok :D işte çilek... ve konuşturduğum fotoğraf çekme kabiliyetim... :P

kuş!


ya ben bu kuşa taktım... :) ne kadar sevimli değil mi?

yine ben, ben'lik...

herkesin bu ara bana sık sık neden aynı şeyi söylediğini çok merak ediyorum aslında. herkesin aynı şeyi değil aynı şeyleri söylemesi daha da ilginç olmalı. ama ben tek şeye takılıyorum desem yeridir... "İnsanlar değişebiliyor BşR!" ama neden ben bunu farkedemiyorum?

bazen gerçeklerden kaçtığımın farkındayım. ama sürekli olarak yorgun ve bitkin olmaktan da bıktım. yapmam gereken şeylerden vazgeçip neden, neden demekten kendimi alamıyorum? belki de kendime yeni bi hobby seçmeliyim. ya da kendimden uzaklaşıp başkalarıyla ilgilenmeliyim. ama ilgileneceğim başkası kim olmalı? benimle aynı şeyleri hissetmesi gerekmez mi? ya da aynı şeyleri düşünmesi?

hayır, aslında sadece küçük harflerden yanayım. bağırmaktan kaçıyorum işte. aslında herşeyden mi kaçıyorum? peki neden düşüncelerden kaçılmıyor acaba? bak, başladığım yere geri döndüm. sandığım kadar sessiz değilmişim. kendimi baş ağrımla başbaşa bırakıyorum...

:)

kendim çizdim kendim oynadım... umarım beğenilir... :)

rüyalardaki aşk...

korkuyordu aslında. belli değildi etrafında olan biten hiçbirşey. sadece karanlığı görüyor, karanlığı soluyordu. amaçsızca... küçük bir parıltı görse ona doğru yol alacaktı aslında. ama kimse ona bir umut vadetmiyordu işte.

kendini bile karanlıkta zar zor seçerken birtakım kişilerin kendine doğru geldiğini hissetti. aslında belli belirsiz bir hareydi işte yaklaşan. korkusu gittikçe şiddetleniyordu. bu durumu pek umursamasada oturduğu köşeden doğruldu.

elini önüne alarak yürümeye başladı. bir cisme çarptığını anladığında bir adım geriye kaçtı. tam o anda şimşekler çakmaya başladı. etraf aydınlandığında karşısında bir düzine insan olduğunu farketti...

şimşekler durduğunda bikaç yüz metre ilerden bir ışık demeti aktığı görüldüğünde herkesin yüzünü netçe seçebiliyordu artık. önünde duran uzun boylu bir gençti. hemen arkasında sakallı, yaşlı, uzun boylu ve asalı bir adam duruyordu. adamın iki yanında da geyşaya benzeyen 2 alımlı kadın duruyordu. kadınların yanında da 2şer tane çocuk. kadınların arkasında kendisiyle yaşıt iki genç vardı. ondan önünde duran uzun boylu gence göre daha kısa ve gösterişliydiler.

şaşırmış bir ifadeyle birkaç adım daha geriye gitti. şimdi korkunun yerini daha çok merak almıştı. kim olduklarını sormaya yeltendiğinde ışıkların söndüğünü farkedince yanlarına yaklaştı. kolundan tutan uzun boylu genç O'na şehre gittiklerini söyledi.

uzun bir mesafe katettikten sonra yürürken insanların konuşmadığını farketti. neden konuşmuyorlarki diye geçirdi içinden. oysaki o ailesiyle yürüyüşler yaptığında durmadan konuşurdu. özellikle felsefeye dair konuşmayı çok severdi. pozitif bilimlere ve zoolojiye merakı kayda değer derecede çoktu.

soldan, yavaş yavaş güneşin doğduğunu farketti. kolunu tutan uzun boylu gence döndü yüzünü. hafif hafif esen rüzgarda salınan kumral saçlarını farketti. çocuk gülümseyerek O'na döndüğünde ne kadar güzel gülümsediğini ona söylemek istedi. ama cesaret edemedi. uzun boylu gencin gülünce kısılan ela gözleri, saçlarının renginden daha koyu ve hafif kalınca kaşları vardı. yüzünde hafif hafif sakallar belirmişti. üzerinde bej rengi yırtık bi kıyafet, altında da kaprivari birşey vardı.

yaşlı adam önde yürüyordu. kadınlarsa her zamanki gibi yanındaydı, çocuklarla birlikte... 2 genç ise arkadan geliyordu. gençlerin yanında 2 tane de güzel kız vardı. kızlardan biri esmerdi. ten rengiyle uyumlu saçları vardı. üzerinde kırmızı dar bir elbise vardı. çıplak ayaklarından birinin bileğine kırmızı bir halhal geçirmişti. diğer kızın üzerinde mor bir elbise vardı. saçları turuncuydu, gözleri sarımsı bir yeşildi. çıplak ayaklarında mor ojeler dikkat çekiyordu. kolunda ise bir bileklik vardı. kızlar gerçekten güzel görünüyordu.

yürürken sarmaş dolaş olmalarından anladığı kadarıyla o genç çocuklarla kızlar sevgili yada geleneklere göre evliydi. esmer kızın yanındaki genç aynı kız gibi esmerdi. gözleri yeşil olacak ki güneş vurduğunda sarımsı görünüyordu, ya da ela. diğer kızın yanındaki genç halinden pek bi üzüntülüymüş gibi sürekli suratı asık geziniyordu. onun fiziği diğerine göre daha atletikti. hemde üzerinde sadece eşofman altı gibi birşey vardı. diğeri sanki kaslı olmayan vücudunu saklıyormuşçasına uzun kollu paçavralar giyinmişti. ama genede uzun boylu çocuktan daha gösterişli kıyafetleri vardı...

yaşlı adamın üzerinde simsiyah bir pelerinvari uzun bez vardı. yanındaki geyşaya benzeyen kadınların saçları topuz biçimde idi. yüzlerinde beyaz kırmızı dolu makyaj göze çarpıyordu. üzerlerinde bordo elbiseler vardı. bellerinde sarı-bej kemerler vardı. iki ellerinde çocukları vardı. adamın sağ arka çaprazında ama dibinde küçük adımlarla yürümeye çalışan kadının sağ elinde erkek çocuğu vardı. henüz 4 yaşına basmamış görünüyordu. bi yandan annesinin elini tutuyor bir yandan da etrafına bakınıyordu. kadının sol elini tutansa uzun sarı saçlı bir kız çocuğuydu. henüz 6'sına girmiş bir hali vardı, burnu havada... diğer kadının sol elini tutan, bir oğlan çocuğuydu, 8 yaşlarında... sağ elini tutansa henüz 3 yaşlarında bir kızdı...

yaşlı adam sağ elindeki asasını havaya kaldırıp durun demek ister gibi aşağı yukarı salladı. herkesin durduğundan emin olduktan sonra arkasını dönüp yanındaki uzun boylu genci yanına çağırdı. genç, yaşlı adama doğru eğildi. adam kulağına birşeyler söylemiş olmalıydı. uzun boylu genç, yanına gelerek tekrar kolundan tuttu. hızlı hızlı yürümeye ve O'nu çekmeye başladı. korkusu hızlanmıştı. nereye gittiklerini sorduğunda, genç O'na dönüp gülümsedi. sadece gülümsedi...

uyandığında bir kulübe gibi küçük bir yerdeydi. doğrulmaya çalıştı ama beceremiyordu. başı dönüyordu sadece. kafasını tutarak geri yattı. etrafta garip bir koku vardı. sarhoş edici... gözlerini açmaya çalıştı. gözlerini açtığında baş ucunda uzun boylu genç belirdi. gülümsüyordu yine. karşılık verdi. sonra nerede olduğunu sordu. genç O'na köylerine geldiğini, artık burada güvende olacağını, hatta kendisiyle olup olmak istemediğini sordu.

gözlerini kapadı ve gence doğru uzandı. birbirlerine sımsıkı sarıldıktan sonra müzik çalmaya başladı... hafif ve iç tırmalayıcı. etrafta uçuşan kelebekleri farketti. kapıdan içeri süzülen simli parıltıları gördü. şaşırmıştı. neler olduğunu merak ediyordu. gen. ayağa kalktı. gülümseyerek elini uzattı. "sayende büyü bozuldu." neler olduğundan bihaber olduğu için üzülüyordu, aynı zamanda içini kemiren korku...

genç, anlatmaya başladı. "yaşlı cadı beni kölelikle cezalandırmıştı. oysaki ben köyün prensiyim. ancak gerçek aşk beni ben yapacaktı. sende rüyalarında benim için buraya gönderildin. istersen gidebilirsin, istersen benimle rüyalarında yaşamaya devam edebilirsin..."

hala gencin söylediklerine anlam veremiyordu. gözlerini tekrar kapadı. açtığında herşey normale dönmüştü. odasında, yatağında oturuyordu. saatine baktı, gecenin bi vakti nasıl rüyalar gördüğüne anlam veremedi. kafasını penceresine doğru çevirdiğinde penceresinin önünde uçuşan kelebekleri farketti...

10 Temmuz 2008 Perşembe

Ben Kimlerleydim?!

beraber eğlenmeye gittiğimiz arkadaşlarımı da anmazsam olmaz şimdi...

Temizliği, düzeni, sabah erken kalkışları aynı zamanda bayılma numaraları, kabarık saçları olan arkadaşım Seren.

Dağınıklığı, pembeliği (:P), aslında zenciliği (çaklıtlığı:P), pisliği, bununla beraber ağlamaklı suratı ve birilerini birilerine benzeten tipiyle Ezgi.

Beyazlığı, tuvalet temizleme merakı, yüzme tahtası, "nuri baba" lakabı ve ne tepki vereceğini bilmediğimiz kişiliği ile Nuriye.

Kaybolan eşyaları, cıyak sesi, değişik tasvirleri, sempatikliği, nü resimleri ile tanınmışlığı, 1 hafta boyunca gözlüğüm yok diye dolaşıp sonradan aslında gözlüğünün evde olduğunu öğrendiği tipiyle "Emreeeie" ya da "Hakkoooş" diye dolaşan mıncırık tipiyle Seda.

Pis, aynı zamanda balkon temizleyen, sürekli bağıran, güzel, sürekli peşinde birileri dolaşan, "insanlar değişebilir buşra" diyişi ile hatırlayacağım, fıstık, Sıla.

:) yeterli mi?

Kamp Dönüşü...

Yorucu, 8 günlük, zor, aynı zamanda eğlenceli, bol arkadaşlı, danslı, denizli, gezmeli kamp tatilim dün sabah itibari ile sona erdi. İlk günler baya zorlanmış da olsam kısa bir süre içinde yorucu programa bi hayli alıştım. Yoğun, koşturmalıydı. Kimi zaman aç kaldık, kimi zaman yetişemedik diye azar işittik. Kimi zaman güldük eğlendik, kimi zaman ağladık... Ama bütün bunlar olurken yeni arkadaşlıklar kurup eğlenmenin tadına yalnızca bizler vardık...

Ankaradan, Samsundan, Bursadan, İstanbuldan biçok insan gelmişti. Hep birlikte dans ettik. Hep birlikte oyunlar oynadık, eğlendik. Akşamları eğlenceleri beraber düzenledik, şarkılar söyledik. Doğaçlama oyunlar oynadık, film izledik. Biz, beraber eğlendik...

Erkek ve kız bir arada olur da küçük kıvılcımlar oluşmaz mı? Ben varken, benimle hayır... :) Yine her zamanki gibi, herkesin kankası modunda sevimli küçük kurbağa olarak dolaştım. Arkadaşlarımdan hoşlanan ve "Buşra gız gel burayeee senin şu arkadaşın var ya" diye söze başlayan insanlara kimi zaman yardımcı olmaya çalıştıysam da bu sefer işlem başarısız oldu :P kimseye kimseyi ayarlayamadık :P

Neler öğrendim? Masa tenisi oynamayı... Tangoyu, Deliloyu, Damatı, Şemmameyi, Ramoyu... Duvara resim yapmayı. Değişik oyunları...

Yeni insanlar tanıdım. Hazel, canım benim. Tanıdığma mutluyum... İstanbul'a yolun düştüğünde derdin sıkıntın olduğunda bulucağın insan ben olucam :). Ankara'ya gelicem 1 sene sonra. 4 sene filan orda olucam emin olabilirsin! :)

Tek tek teşekkür ediyorum tanıdığım insanlara. Aslında herkesten birşey öğrendim orda. Buğra, masa tenisini öğrettiğin için özellikle teşekkürler :). Sevda liderim ve Nilgün şefim, ilginç oyunlarınız için teşekkürler... Soner liderim ve Bertan liderim şarkılarınız için teşekkürler. Yiğit, sakın 25'ine geldiğinde aramayı unutma :P unutma sakın, daha japonyaya gidicez :P... Burak, Semih, Can, Göksu, Şeyma, Ece, Ayşenur, Uğurcan, Emre, Fatih... aslında hepinizi çok sevdim. Aramızda bikaç pürüz de vardı ama onlar olmasa da olmazdı zaten... Unuttuğum isimler varsa lütfen kusura bakmayın. Hafızam bu konuda zayıftır... :/

Herşeye ramen herşey güzeldi ama... :)

Kurbaa'dan sevgilerle...

KaplumbağaLarım büyüdü :)

Şimdi MeLantis'in küçüklük halinden beğendiğim fotoğrafı koymak istiyorum... :)

22 Haziran 2008 Pazar

Şebnem Ferah - Durma

Biz yollarda yalnız kaldık
Masallarla sevgi verilmez
Biz yıllarca korku dolduk
Rüzgara yön sorduk bilinmez

Hangi el güçlü bu ellerden
Yiğit yüreklerden
Başlasak yeniden yeniden yeniden

Hayır sen hiç korkma
Yarın senin yanında
Yeniden koş yollarda
Durma
Durma

21 Haziran 2008 Cumartesi

hayat!



rüyalarda yaşarım aşkımı ben.

korkuların bittiği yerde başlar sevdam...

rüyalarda yaşarım nefretimi ben.

sevapların bittiği yerde başlar öfkem.

rüyalarda yaşarım umudumu ben.

kötülüklerin bittiği yerde başlar yeni gün.

rüyalarda yaşarım kendimi.
nedendir bilinmez umutsuzluğum.
aşka inanmayışım.
nefreti gizleyemeyişim..
öfke duymayışım.

kaçınılmazdır hayat...

belki de...


çığlıklar atıp koşmaktı belki de içimdeki lanetin dışarı çıkış amacı...

bağıra bağıra şarkı söylemekti belki de hayal kırıklığının mirasçısı...

dans ederken kahkahalar atmaktı belki de mutluluğun temsilcisi...

yüzmekti derin denizlerde belki de özgürlük...

doya doya nefes almaktı belki de doğada, umut...

resim çekmekti belki de kendimi anlatabilmek...

deli gibi aşık olmaktı belki de içimdeki ben'in sessizliği...

unutmaktı belki de en kolay yol...

belki de ben'dim bütün bunların sahibi...

karanlığımı aydınlat !




düşüncelerden mi uzak kaldım yoksa kendimden mi?
sonsuzluğun bir uçurum olduğunu ancak düşerken anladım.
ama artık iş işten geçmişti...
uykularım kaçarken öğrendim yokluğun acısını...
aslında hiçbir şey bitmemişti;
her sonun yeni bir başlangıca adım attığını öğrendim.
kader nedir diye soranlara sözüm vardı artık,
kaderin sensin diye...
kendinsin diye...

acılardan mı uzak kaldım yoksa gerçeklerden mi?
aşkın bir fırtına olduğunu ancak kapıldıktan sonra anladım.
ama artık yapılcak şey kalmamıştı...
kalbim sızlarken anladım talihsizliğin acısını...
aslında yeni bir başlangıç değildi;
sonun başlangıcıydı...
eskiden olduğu gibi.
ayrılık nedir diye soranlara sözüm var artık,
ayrılık kendi gölgende saklı...
ayrılık aşkın içinde saklı...

Kedi Resimleri.. =) [ben çektim...] aLtıntı YapabiLirsinZ ama Lütfen KayNak BeLrTin!
































14 Haziran 2008 Cumartesi

yalnızlık...

güneş hergün mü batıyor yoksa?

ya da ben miyim korkuları kovuklarından çıkarmaya çalışan?
yaşamak isterken acımasız hayat da olsa içinde bulunduğum,
kahraman olmak isteyen ben değildim...

ağaçlar yapraklarını her sonbahar mı döküyor yoksa?

ya da balıklar suda yüzerde ben mi farkında değilim..
kurtarmak isterken kendimi, yalancı insanların uyduruk sözlerinden,
baştan ben demiştim, kurtarın diye, ama dinletemedim...

yok mu elimi tutan karanlıkta?

yağmur mu yağıyor yoksa gözlerimden?
yalnızlık mı beni içine çeken karanlıklarda yoksa kendi çabamla mı gömülyorum kara toprağa...

ya kendimin aşığıyım ya da kendimin nefreti..
yoksulluk çeken kalbim mi diye düşünmekten vazgeçemiyorum.
aslında korkmak değil sonum.. yalnızlıklar içindeyken bile,
yalnızlığım beni terkediyor..

13 Haziran 2008 Cuma

nedenn?!

telefonda uzuun uzun konuşmak...

aynı anda kapı da çalar...

cep telefonuna mesaj gelir...

televizyonda en önemli konser vidyosu gösterilmektedir...

aşağıdan arkdaşın cama çıkman için bağırır...


ama hepsinin aynı anda olduğunu düşünün... 5'e bölünmek.. aahhg!!

kurbaa suratlı...

korkma, benim.


kalbe ben, bir yol verebilsem, ne yanda dururum ne yanda uyanır bilmeden giden ben...
sustuysam sonuna kadar tutsam bir anda uyanır bir anda uyurum...

11FenB

hoşçakal 11. sınıf... =)

farklılık...

güneş batıdan doğsun bugün.
her zamankinden farklı şeyler yaşamak istiyorum...

herkes tersten konuşsun bugün.
her zamankinden farklı şeyler yaşamak istiyorum...

gün 28 saat sürsün bugün.
her zamankinden farklı şeyler yaşamak istiyorum...

denize girelim bütün gün, yüzelim.
her zamankinden farklı şeyler yaşamak istiyorum...

şarkı söylesin bütün insanlar, hep bir ağızdan.
her zamankinden farklı şeyler yaşamak istiyorum...

gurur ortadan kalksın bir günlük de olsa.
her zamankinden farklı şeyler yaşamak istiyorum...

hak eden hak ettiği gibi yaşasın bugün.
her zamankinden farklı şeyler yaşamak istiyorum...

dost düşman kalmasın bugün, herkes birlik olsun.
her zamankinden farklı şeyler yaşamak istiyorum...

aşk yalanlanmasın bugün,
her zamankinden farklı şeyler yaşamak istiyorum...

çıkarlar doğrultusunda hareket etmesin insanlar bugün.
her zamankinden farklı şeyler yaşamak istiyorum...

geriye kalanlar bizim olur aslında.
her zamankinden farklı şeyler yaşamak istiyorum...

ne kaybederiz ki bir günlük de olsa?
her zamankinden farklı şeyler yaşamak istiyorum...

karıncalarla savaş...

onlar kazanıcak gibi görünüyor. 1-1 beraberlik var ama, soykırım devam ediyor!

benden...















gecenin karanlığında yok olmuş gibi sesim.
ıssız ve karamsarım ben.

gün ışığında körelmiş gibi gözlerim.
yorgun ve umutsuzum ben.

terkedilmiş bir evin penceresinde oturuyorum şimdi.
yalvarır gibi bakan gözlerim, birşey söylemeye cesareti olmayan dudaklarımla...

gecenin sessizliğinde kaybolmuş gibi sesim.
bitkin ve çirkinim ben.
günün ortasında delirmiş gibi beynim.
acımasız ve kederliyim ben.

köhne bir ahşap evin çatısındayım şimdi.
kulağımda eski bir melodi, dudaklarımdan dökülürken sözleri..

"yalnızlar anlar beni her halimi, sevdiğimi..."

sağol photoshop programı..

"dansım geldi."

canım yazmak istedi ama şuan beynim duruk durumda. bende yaptığım resimlerin bazılarını paylaşıyım diyorum =)
"geleceğe dur diyen genç kız" isimli resim olsun mu bu =)

kapalı kap!


karanlıklardı belki de bedenimde hapsolan. belki de güneşimdi yağmurlarım. yalvarırken kaybolmuştum umutsuzca. hayal kırıklığına uğramış gibi. yapayalnız.. sebepsizdi aslında geceleri kaçışlarım. yokoluşa özlemdendi sonsuzluğa olan aşk. ya da bilinmezdi geleceğim. bilinmezin geleceği.. her defa gördüğümde sebepsiz sorunların açtığı yaraları, kendime kızmaktan başladım yola. her kendimi sokağa atışımda bir kez daha kızdım saçma düşüncelere kapılmış beynime. ve yine de affettim o iki yüzlü yalancı bedenleri. ya da cücük kadar beyinlerin yönettiği aşağılanacak, yaşama sebebi olmayan ve zevk peşinde koşan insan kırıntıları demeliyim. zordu aslında herşeye ramen hayata gülümsemek. yine çok sordum kendime. neden hala gülüyorsun? gülmeyi hakeden sen misin? belki de değildi bedeni, belki de ruhu onun değildi. istemediği kadar alçak kişileri tanımıştı. yüzünü görmek istemediği kişilerle tokalaşmıştı elleri. istemediği kadar merhaba demişti. ama artık herşey bitsin istiyordu. belki de dayanamıyordu. kendime sordum geçen gün 5 itin sebepsiz konuşmalarına şahit olurken, ya yaşam bu değilse? ya biz sadece küçük bi kapta oturuyorsak ve sıramız gelince kalkıp gerçek dünyaya merhaba diyorsak? ama ben merhaba diyene kadar bu minik kapta aynı insanların suratını daha fazla görmek istemiyorum!

okulun son gününe dair..

bugün karneleri aldık. eskiden karne aldıktan sonra arkadaşlarla bi' yerlere giderdik. ama bugün içimden hiç gelmedi. belki de artık eski benden kaçmaya çalışmayı bırakmış yeni benle beraber yeni yollarda yürümeye başlamışımdır. ama yine de kendimden ve duygularımdan kaçamıyorum. ne zaman aynaya baksam ben karşımda duruyorum. ve her defasında aynı soruları soruyorum kendime.. "suçum neydi neden böyle oldu?"

9 Haziran 2008 Pazartesi

Deniz ve Felsefe :P

gecenin bir yarısı ve biz Deniz'le felfefe muhabbeti yapıyoruz. ama aşmışız tabi kendimizi. pararlel evren teorisinden girip aslında bi makineye bağlı beyinler olduğumuzu düşünmekten çıkmıştık. ama benim kaçırdığım bi'şey vardı. Deniz aslında o muhebbetten hiç çıkmamıştı. evet, o gece yazdığı yazıyı paylaşıyorum sizinle.. :)



"hayatın anlamını cozdugunu zanneden soora bu anlam teorisini kendisi yıkıp tekrar arayısa giren ve bu dongu ile hayatını tuketen insanlara "felsefeci" deriz.bu döngü içine girmeyipte dikbaşlılık edenede salak deriz. sonuc olarak iki secenegimiz ve ya felsefeci olacaz yada salak. bana sorarsanız salak olmak isime geliyor.
herneyse bana felsefe yapma lafını ise tamamen iyi ve dusunceli bi insan oldugumuzdan soyleriz. maksat karsımızdaki hayatını boyle abuk seylere kaptırmasın biraz olsada aslında bi anlam olmadıgını kavrasın diye.. aslında bir iyilik melegiyim..
ben mi? ben kendi kazanıma bakar kendi corbamı kaynatırım digerleri beni ilgilendirmez bende onları. benim onları ilgilendirip ilgilendirmemem bile beni ilgilendirmez ki o yuzden "meaning" kavramı arayıs tarzım dısında kalan bisidir. tabi kelek kavuna şeker serpmekte var.. ama kahveyle servis etmeyi unutmayın, kahveninde hepsini bitirmeyin ki uzerine yaktıgınız sigarada nasibini alsın kahveden. iste size anlam ornegi. basit ama etkili..

sonucta pesimist acıdan bakarsak dogdugumuz gunden itibaren ölmeye basladıgımızdan dolayı teknik olarak hic yasamadık, surekli öldük.. bunun icin boyle anlam zıvanalarıyla hem kendini hemide diger mahlukları (börtü böcek, inek, sinek, bilimum buyuk, kucuk, extra kucuk ve extra-extrakucuk varlıkları) mesgul etmeye kasacagına ölümün tadını cıkaracan.. her gunun sonunda ölen hucre sayına yonelik tahminlerde bulunup ertesi gun bu sayıyı arttırmak icin bisiler yapman gerektigini hatırlayacan. bu sekilde hayat gercekten anlamlı.. neyse artık gidip kahvemi yapayım"
(5:50/6:10)

'Deniz'den İnciler =)

sizinle arkadaşımın baya bi' beğendiğim yazısını paylaşmak istedim. blogumda yayınlamama izin verdiğin için teşekkür ederim deniz :)


" hergun burada oturup insanlara bakarım. hergun aynı seyler olur genelde. bazen yeni birileri gelir, şaşkın şaşkın bakınır... "amca falanca bakkal neredeydi?". ben soyleyeyim falanca bakkal 2 sene once nallarını yere doksan derece açıyla havaya kaldırdı. umursamaz... onun icin onemli olan bakkala ne oldugu degildir, bakkalın nerede oldugudur. peki ben umursar mıyım? nadiren...
hergun burada oturup insanlara bakıyorum. hepsi telaşlı olur genelde. seyrekte olsa bir iki tanesi karsılasınca, çin yapımı degersiz selamlarını degis-tokus ederler ve hic bisi olmamıs gibi devam ederler. cok sık olmasada o selamlardan birkacı banada gelir bende hicbirsey olmamıs gibi, istifimi bozmadan pencerenin hemen yanına koydugum cop kovasına bir ucluk sallarım. belkide bu yuzden insanlar beni sevmez...
hergun burada oturup insanlara bakarım. her seferinde daha dikkatli... genelde cenaze oldugu zamanlar cok kalabalık olur. kimse bir insan dogdugunda bu kadar ilgilenmezde, bir insan öldügünde toplanır bir araya gelir. ve hicbir insan neseyle ugurlanmaz nedense.. ben ölürsem arkamdan aglayanım olmaz bence.. ah hayır bu beni mutlu eder. kesinlikle... ama konu ben degilim. bizim falanca bakkal öldügünde. ilk defa o zaman butun mahalleyi bir arada gordum. iste o zaman anladım ki... sanırım yanılıyorum sadece anladım sandım.
hergun burada oturup insanlara bakıyorum. karsıda bir kız yasıyor. her sabah 8 de kalkıp bir yerlere gidiyor... aksama kadar oyalanıyorum. top oynayan cocuklar, dedikodu yapan kadınlar, gunluk kosusturmalar, vaktini hic sektirmeden gelen sütcü rıza amca.. ve daha sonra her zamanki vaktinde donen o kız. neden ozellikle onu izledigimi bilmiyorum ama her zamanki nesesinin altındaki huznu cok acık bir sekilde gorebiliyorum... aslında ben biliyorum, butun gun oradan oraya kosup butun mahallenin dedikodu kanallarını olusturan kadınlar ne derse desin... ben biliyorum.
hergun... hic sektirmeden bakarım insanlara. belkide bu yuzden uzun zamandır kendime hic dikkat etmemisimdir... bana kendimi sorarsanız anlatacak pek birseyim yoktur size. kimseyle konusmam pek... kendi dialoglarımı yazarım genelde. kafamın icindeki sesle konusurum cogu zaman. sizofren derler bana ama hic alınmam, egerki oyleysem en sevdigim kisilik kafamın icindeki sestir... birde o kız. bir tek o anlardı beni.. zaten o yuzden her guluyordu, hic zorlandıgını gormedim icindeki o yarayı saklarken. bugun gelmedi ama...
evet ısrarla tekrarlıyorum. hergun... hemde hergun izliyorum onları. yoksa nasıl bilebilirdim ki o kızın falanca bakkala asık oldugunu... babasının zoruyla evlendigini o yakısıklı, eli yuzu duzgun avukatla... onun mahkumiyeti sizinkinden daha buyuktu. siz sadece kafa tasınızın icine sıkısmıs beyinlerdiniz belkide... surekli rolunuzu kucumsediniz. ama o kız... eh bundan banane ki. gecen gun safiye teyzeye bakıyorumdum yokustan assagı inerken migreninden bahsediyordu dert yanarak. dedi ki... falanca bakkaldan aldıgım bir ilac vardı. yine o kız penceredeydi aglayarak girdi iceri... kimse gormedi. bende gordum ama gormezden geldim... her zamanki gibi.
birgun biri bunları anlatmamı isterse bunu seve seve yapardım... ama hepsi kendi dunyasında yasamaktan oldukca memnun.. ne aysenin acısı mehmete dokunur ne mehmetin yarası ahmete... o yuzden hepsinden uzak tuttum acılarımı. hergun sizi izledim... kucuk dunyalarınızı... hicbir acınıza uzulmedim sizinle beraber... hicbir mutlulugunuzu paylasmadım... zaten kimin umrumdaydı ki. "falanca bakkal öldü arkadasım adresi tekrar sor..."

16 Mayıs 2008 Cuma

Kaplumbaa'm

foto


boş bi' şevk gelmişti foto çekmiştim.. :)

Bugün içimden gelenler...

aslında canım hiçbirşey yapmak istemiyor. yazdan mıdır bilinmez bi' bıkkınlık var... neden bilmiyorum.. öyle bakınıyorum sağa sola.. dersaneyi bırak, okula gidesim yok... msn'deyim, popmundo oynuyorum, bi' bloguma bi' netloguma bakıyorum... yanda tv açık çizgi film izliyorum desem kimsenin inancanı sanmıyorum... pc'de müzik çalıyo bi' yandan... yani fonda rolling stone var... :) yazı yaziyim bi dedim. iyi mi yaptım kötü mü yaptım bilmiyorum. hikaye mi yazsam bilmiyorum. aslında devam eden büsürü hikayem var. ya da bitirip henüz bloguma yazamadığım bi'çok yazım var ama üşeniyorum. biliyorum, yazılara saygısızlık yapıyorum. ama içimden gelmiyo işte...
bu arada emo resimlerine taktım. gerçekten öyle insanlar var mı gerçekten diye düşünüyorum. aslında ne biliyim, şirinler... ama biraz fazlası özentiliğe kaçıyor... eskiden tikyler çok batardı insanlara şimdi emolar... eskiden goticler vardı, şimdi emolar... eskiden ben "rakırııım beaaan" derlerdi şimdi emo... punk dinliyorlar derler onlar için, şimdi hiçbişi dinlemezler... "ben böyle yaratıldım" derler, ama annesin karnından kısa saçlı (gözleri görünür halde mantığı...) ve çıplak çıkıyorlar... şimdi, herkes bi grup içindeyse, ben nerdeyim?
paint'im çalışmıyor. çok üzülüyorum. oysaki insanların çeşitli 'fotoşop' programlarında yaptıklarını paintte basitçe yapabiliyodum. bi' ilgilensem iyi olcak şu pc'le... geçende de netten resim indiremiyordum...
reklamları izliyodum, magnum reklamını merak ettim sawyer geldi diye yeri göğü inlettiler, sawyer iyi iş çıkarır dedim, 2 sahnede görünüyo sadece... ama 2 sahne için ne kadar para aldı kimbilir... o parayı bana verseler ömür boyu reklamlarında oynamayı kabul edebilirdim... o kıza hiç para vermemiş olmalarını umuyorum. sawyer kucağına aldı yeter ona...
aslında yazasım geldi bian ama yazcak bi'şey bulamıyorum şimdi de... herneyse...

yine, görüşmek üzere...

woow!

karıncalara karşı savaşımın ilk günü...

1-0 öndeyim! nihahah

yaşasın kötülük...

11 Nisan 2008 Cuma

Dedem anısına...

seni seviyorum. sen ölmedin ve ölmeyeceksin... rahat uyu...

Farkettim de...


Farkettim de, yeniden çocuk olmak istiyorum...
Farkettim de, hayal kurmadan yaşanmıyor...
Farkettim de, bazen insan kimseyle dertlerini paylaşamıyor...
Farkettim de, aslında herkes yalnız; kalabalık içinde...
Farkettim de, hayatla ölüm arasında bir yerdeyim; kendimleyken...
Farkettim de, yalanlar her zaman ortaya çıkmıyor...
Farkettim de, insanlar doğrulardan çok yalanlara inanıyor...
Farkettim de, yorgunluktan ölüyorum...
Farkettim de, yaşamı ebediyen terkedemiyorsun...
Farkettim de, hayattan ne kadar soğusanda yaşamak istiyorsun...
Farkettim de, uykudayken aslında uykuda değilsin...
Farkettim de, hiç umudun kalmamışken eğer istiyorsan yaşama tutunabiliyorsun...
Farkettim de, sevdiğin insanları kaybetmek insanda derin acılar yaratıyor...
Farkettim de, günler sevdiğin insanlar yanında değilken geçmiyor...
Farkettim de, bazen herşey insanın içinde saklıdır...
Farkettim de, aslında ben kendimde değilim...

Gripin-Zamana Bırakma

Zamana Bırakma Bizi
Son bir defa
Dokunur ruhuna
Dilimden kalbine
Apaçık bir muhtira

Zamana birakma bizi
Vucutlara böler kalbimizi
Başka dudaklar deger
Silinir muhrumun izi

Sanilmasin yastayım yapyalnizim
Yoluma devam ederim kaldığım yerden
Yalanlardan duvar ördüm göğsüme
Bir daha yara almam vurdugun yerden

Son bir defa
Gel sarıl boynuma
Ayrılıktan bahsetme
Ya da git kendi yoluna

Ama zamana birakma bizi
Vucutlara böler kalbimizi
Başkasina gösterme
Kalbindeki parmak izlerimi

MVÖ-Balıklar

Çocuktun, kırılgandın
Artık korku yok nemli gözlerinde
Yüzlerce binlercesi var
Omzuna oturmuş, ordan sana bakar
Çektin gittin baharın peşine
Güzelim renkler yüzünde
Artık dönüp bakmazsın
Güneşin solduğu evlere

Çıplak dursam, tanrıya sorsam
Niye ölür insan bile bile?
Ardımda yıllar sinsice kalbime sorar
Niye bu suçluluk niye?

Yolculuğun sonunda
Bembeyaz sevgini ört uykuma

Dün sabah seni gördüm
Aklın takılmış yine balıklara
Tertemiz, işsiz kalbin
Arabadan kaçıyor vahşi sokaklarda

Şebnem Ferah- Çocukken Sahip Olduğum Kırmızı Rugan Ayakkabılar

öyle şeyler söyleyebilmek isterdim ki anlatabilmek
her kelimesi seni çeksin saklasın bir yerlerde; derin of

öyle şeyler gösterebilmek isterdim ki resmedebilmek
rüzgar olmak isterdim ki eseyim etrafında; serin of

bu bir rüya bu bir dua
ne dersen de, öyle olsun

rüzgara karşı uçmaya çalıştım
gözlerim kapalı seni aradım, seni aradım
körebe oynar gibi
el yordamıyla, sezgiyle

çocukken sahip olduğum kırmızı rugan ayakkabılar
onlar da senin gibi çok tatlıydılar ama;
canımı yakardılar
acıtırdılar

öyle bir ilaç bulabilmek isterdim ki kurtulabilmek
aşka dair bıraktığın korkulardan ama yaram çok derin of

bıçakla keser gibi kesip atabilmek bütün her şeyi
kesebiliyorsan ruhumu, dene; duygularımı, yüreğimi; beni of

bu bir rüya bu bir dua
ne dersen de, öyle olsun

rüzgara karşı uçmaya çalıştım
gözlerim kapalı seni aradım, seni aradım
körebe oynar gibi
el yordamıyla, sezgiyle

çocukken sahip olduğum kırmızı rugan ayakkabılar
onlar da senin gibi çok tatlıydılar ama;
canımı yakardılar
acıtırdılar

Aylin Aslım-Keşke

Nedendir sana hep dönüşüm?
Fırtınam dinince
Sahil sessizleşince
Nedir öfkemde koruduğum
Dudağında bulduğum
Girdabında boğulduğum,
Korktuğum...
Keşke izini silsem
Keşke hiç dönmesem
Artık seni öldürsem!
Nedir çocuk sende bulduğum?
Aramaktan yorulduğum,
Nefretiyle avunduğum,
Korktuğum...
Keşke izini silsem
Keşke hiç dönmesem
Artık seni öldürsem!

Aslı-Yardımcı Olmuyor

Yeni başlayan bir gün yardımcı olmuyor
Uykusuz geçen gece yardımcı olmuyor
Aldığım ilaçlar,gittiğim doktorlar,
Vücudumdaki yaralar yardımcı olmuyor

Gittiğim şehirler, tatiller
Yeni yüzler yardımcı olmuyor
Aldığım kararlar,bozduğum kurallar
Kendime yenildiğim günler yardımcı olmuyor

Şırıngayla çekip alsınlar seni, tüm vücudumdan ruhumdan,
Kırıntın bile kalmasın beynimde
Ki ben yine ben olayım...

Yeni yüzler yardımcı olmuyor
Geçen aylar,geçen zaman
Hayatına uzaktan bakmak yardımcı olmuyor
Olmuyor,yardımcı olmuyor...

Fade To Black - Metallica (ve çevirisi)


Life it seems, will fade away
yaşam öyle görünüyor ki solacak

Drifting further every day
gün be gün uzaklaşarak

Getting lost within myself
içimde kaybolarak

Nothing matters no one else
hiçbir şey önemli değil , hiç kimse

I have lost the will to live
yaşama isteğimi yitirdim

Simply nothing more to give
kalmadı verecek şeyim

There is nothing more for me
benim için dahası yok

Need the end to set me free
beni özgür kılacak sona ihtiyacım var

Things are not what they used to be
hiçbir şey eskisi gibi değil

Missing one inside of me
içimden bir şeyler kaybolup gidiyor

Deathly lost, this can't be real
ölümcül kayıp , gerçek olamaz bu

Cannot stand this hell I feel
hissettiğim cehenneme dayanamıyorum

Emptiness is filling me
boşluk dolduruyor içimi

To the point of agony
keder noktasına dek

Growing darkness taking dawn
büyüyen karanlık yutuyor şafağı

I was me, but now he's gone
ben bendim , ama o gitti şimdi

No one but me can save myself, but it's too late
sadece ben kurtarabilirim kendimi , ama çok geç

Now I can't think, think why I should even try
düşünemiyorum artık niçin denemem gerektiğini bile

Yesterday seems as though it never existed
dün hiç olmamış gibi görünüyor

Death Greets me warm, now I will just say goodbye
ölüm sıcak karşılıyor beni , sadece elveda diyeceğim şimdi

metallica-St Anger

St. Anger round my neck
St. Anger round my neck
He never gets respect
St. Anger round my neck

(Its rushing out, Its rushing out)
St. Anger round my neck
(It's rushing out, It's rushing out)
He never gets respect
(It's rushing out, It's rushing out)
St. Anger round my neck
(It's rushing out, It's rushing out)
He never gets respect

[Chorus:]
Fuck it all and no regrets
I hit the lights on these dark sets
I need a voice to let myself
To let myself go free
Fuck it all and fuck regrets
I hit the lights on these dark sets
Medallion noose I hang myself
St. Anger round my neck

I feel my world shake
Like an earthquake
Hard to see clear
Is it me
Or is it fear?

I'm madly in anger with you [2x]

St. Anger round my neck
St. Anger round my neck
He never gets respect
St. Anger round my neck

(Its rushing out, Its rushing out)
St. Anger round my neck
(It's rushing out, It's rushing out)
He never gets respect
(It's rushing out, It's rushing out)
St. Anger round my neck
(It's rushing out, It's rushing out)
He never gets respect

[Chorus]

I feel my world shake
Like an earthquake
Hard to see clear
Is it me
Or is it fear?

I'm madly in anger with you [4x]

I want my anger to be healthy
I want my anger just for me
I need my anger not to control
I want my anger to be me

I need set my anger free
I need to set my anger free
Set it free!

[Chorus]

I feel my world shake
Like an earthquake
Hard to see clear
Is it me
Or is it fear?

I'm madly in anger with you [4x]

9. sınıf (böle miydik yaa utandım..)

yeniden okudum da bi'şi' anlamadım...









кυявαα : bnce daa çok zplama ivmelernde yola çıkarak hayata bağlanma katsayılarını bulablrz. çnkü ünlü napolyon ne demş? "kurbaa kurbaa kurbaa" ErHaMiT : ama b ErHaMiT : dakka ErHaMiT : bataklıktan alınan kurbağa derede nasıl yaşayacak ki ErHaMiT : sulu ortam onun derisine daha fazla basınç yapar ErHaMiT : bu da kurbaanın hayatına maal olabilir yani








ErHaMiT : bataklıkta yaşayanlar daha şanslıdır ki onlar kendilerini öpmeye gelen prenslerini beklerken ve aynı zamanda tarihin eskimiş satırlarında itina ile yerlerini alarak takdire şaayan bir dawranış gösterirken millet gaflet we delalet içindeydi кυявαα : "öpmeye gelen prenslerini" onlr ztn prense dönüşüo. öpmye gelnin bi kz olması gerekio... "tarihin eskimiş satırlarında" kurbaalarla alakalı yazılar tarhte deil henz en uzun tarh bzm kçklüümz :D... ErHaMiT : way bea ErHaMiT : kızım bi kere 2 2 daha dört eder tamam mı:D кυявαα : hem bataklıkta yaşaan kurbaalar pisliin içnde yaşamş olmuo mu bnce deredekiler daa şanslı ama tek farklılıkları derede yaşayanlar derede yaşamış olma lüksüne alştıkları için bataklıa gtrdnmü ölr ama batklktan çıkan deredede yaşar.. кυявαα : burdaki maneviyatı anladn mı blmyrm :K кυявαα : ahhg bu knşmada apo olcktı D:, ErHaMiT : bilmem kuran ahlakına bürünmüş bunlar yaw uzak durmak lazım ErHaMiT : her türllü ErHaMiT : nimetten yararlanmışlar








ErHaMiT : bataklıkta yaşayanlar daha şanslıdır ki onlar kendilerini öpmeye gelen prenslerini beklerken ve aynı zamanda tarihin eskimiş satırlarında itina ile yerlerini alarak takdire şaayan bir dawranış gösterirken millet gaflet we delalet içindeydi кυявαα : "öpmeye gelen prenslerini" onlr ztn prense dönüşüo. öpmye gelnin bi kz olması gerekio... "tarihin eskimiş satırlarında" kurbaalarla alakalı yazılar tarhte deil henz en uzun tarh bzm kçklüümz :D... ErHaMiT : way bea ErHaMiT : kızım bi kere 2 2 daha dört eder tamam mı:D кυявαα : hem bataklıkta yaşaan kurbaalar pisliin içnde yaşamş olmuo mu bnce deredekiler daa şanslı ama tek farklılıkları derede yaşayanlar derede yaşamış olma lüksüne alştıkları için bataklıa gtrdnmü ölr ama batklktan çıkan deredede yaşar.. кυявαα : burdaki maneviyatı anladn mı blmyrm :K кυявαα : ahhg bu knşmada apo olcktı D:, ErHaMiT : bilmem kuran ahlakına bürünmüş bunlar yaw uzak durmak lazım ErHaMiT : her türllü ErHaMiT : nimetten yararlanmışlar








ErHaMiT : bataklıkta yaşayanlar daha şanslıdır ki onlar kendilerini öpmeye gelen prenslerini beklerken ve aynı zamanda tarihin eskimiş satırlarında itina ile yerlerini alarak takdire şaayan bir dawranış gösterirken millet gaflet we delalet içindeydi кυявαα : "öpmeye gelen prenslerini" onlr ztn prense dönüşüo. öpmye gelnin bi kz olması gerekio... "tarihin eskimiş satırlarında" kurbaalarla alakalı yazılar tarhte deil henz en uzun tarh bzm kçklüümz :D... ErHaMiT : way bea

meşhur apo konuşmalarımızdan biri...

29.12.2007
23:58:12
[c=2]ApQ[/c]
[b]кυявαα[/b]
ya ne bilim bu gün o kadar çok şey yazdımki nuriyeye şimdi düşünüyorum ben ne kadar bahsettim bu kıza yani çok mu abartmışdım acaba?
29.12.2007
23:58:38
[c=2]ApQ[/c]
[b]кυявαα[/b]
diyorum acaba beyninde vazokonsraktif partiküler sandozlaşma olmuşmudur?
29.12.2007
23:59:37
[c=2]ApQ[/c]
[b]кυявαα[/b]
oy oy destan geliyo?
30.12.2007
00:00:13
[b]кυявαα[/b]
[c=2]ApQ[/c]
bence daha çok endoplazmik retukulumlarından geçen proteinler beynine nöronlarla iletilen bi impuls gbi bi etki yapmştr ve metafizik sayesnde aslında ne dşünmek istedğini kavramaya çalşmış olup beceremeyince dairesel bi dönüşle kendini tuvalete kapamıştır ve tek çözümğ atarax içmesi..
30.12.2007
00:00:16
[b]кυявαα[/b]
[c=2]ApQ[/c]
:/
30.12.2007
00:00:50
[c=2]ApQ[/c]
[b]кυявαα[/b]
hımm ben bunun üstüne daha konuşamam :D
30.12.2007
00:00:55
[c=2]ApQ[/c]
[b]кυявαα[/b]
kitledin beni:D

ehuehu çok güldüm !

(00:21) İttiFucK /// sS:lol you got to see this
(00:21)İttiFucK /// sSTRESs /// NiaGara şu anda Çevrimdışı
(00:21)"Britney_Spears_jpg.zip" dosyasını İttiFucK /// sSTRESs /// NiaGara kaynağından alınamadı.
(00:21) kurbaa:würüs müsn

Saçmasapan...

(00:32) unen:yaa bnm şarkım oooo
(00:32) unen:hııh
(00:33) kurbaa:euheuhe
(00:33) kurbaa:çk hj şrkıı
(00:33) kurbaa:::
(00:33) unen:şimdi gitar çalamayanlaaarr
(00:33) unen::D
(00:33) kurbaa:euhehe eft tm bnlk
(00:33) kurbaa::P
(00:33) unen:been
(00:33) unen::D:P

Mısır Tanrıları

Ailuros - Antik Mısır'da kedi tanrıça. Bastet olarak da biliniyordu. Uzunca bir süre Mısır'da bir kediye zarar vermek kanuna aykırıydı ve bu suçun cezası ölümdü. Bastet İsis'in ve Ra'nın kızıydı. Başta cinsellik ve doğurganlık Tanrıçasıyken, ölüleri koruma, ölenlerin başarılı yada başarısız olduklarına karar verme, yağmur yağdırma, hastalara, özellikle de çocuklara iyileşmeleri için yardım etme özelliklerine ek olarak güneş, ay, analık ve aşk Tanrıçası haline de geldi.

Aker - Güneşi ayarlamak ve yükseltmekten sorumlu Tanrı.

Akeru - Aker'in yardımcılığını yapan Tanrılar Grubuna verilen genel ad.

Amathaunta - Mısır mitolojisine göre, Deniz Tanrıçası.

Am-heh - Mısır mitolojisinde karma Tanry. Yeraltı Dünyasının Tanrısı.

Ammut - Ölümsüz yasama layık olmayanın kalbini yiyen canavar.

Amon - Hermopolis rahiplerine göre Yaratıcı Tanrı.

Amon-Ra - Amon'in rahipleri tarafından karma birleşik Tanrı. Amon-Ra bir Boğa olarak resmedilirdi.

Amset - Horus'un oğlu. Ölülerin karaciğerinin koruyucusudur ve Tanrıça İsis tarafından korunur.

Anubis - (Anpu) Ölüleri koruyan ve yücelten Tanrıça. Çakal başlıdır. Piramit metinlerinde, Anubis Ra'nın oğlu olarak yer alır. Başka metinlerde ise Osiris yada Seth ile ilişkilendirilir. Anubis Osiris'in ölümünden sonra onun vücudunun korunması işini üstlenir.

Anuket - (Anqet) Soğuk su dağıtıcısı.

Apis - Verimlilik Tanrısıdır. Güneş diski ve uraeusserpentten oluşan boğa tacıyla betimlenmiştir. Kutsal Apis boğası, Memphis'te bulunurdu ve Serapum'da büyük bir kitle halinde Apis boğalarının mezarı bulunuyor.

Bastet - (Bast) Kedilerin koruyucusu olan Tanrıça. Uzunca bir süre Mısır'da bir kediye zarar vermek kanuna aykırıydı ve bu suçun cezası ölümdü. Bastet İsis'in ve Ra'nın kızıydı. Başta cinsellik ve doğurganlık Tanrıçasıyken, ölüleri koruma, ölenlerin başarılı yada başarısız olduklarına karar verme, yağmur yağdırma, hastalara, özellikle de çocuklara iyileşmeleri için yardım etme özelliklerine ek olarak güneş, ay, analık ve aşk Tanrıçası haline de geldi.

Bes - Müzik, dans ve iyi yemek gibi aile zevklerinin Tanrısı olarak sayılır. Ayrıca çocukların eğlendiricisi ve koruyucusudur. Sakallı, vahşi görünümlü komik bir cüce olarak ve yuvarlak bir yüzle resmedilmiştir.

Buto - Aşağı Mısır'ın Kobra Tanrıçası.

Duamutef - Horus'un oğlu. Ölünün midesinin koruyucusudur ve Tanrıça Neith tarafından korunur.

Edjo - Yılan Tanrıça, Aşağı Mısır'ın sembolü ve koruyucusu.

Geb - Yeryüzünün Tanrısı. Gökyüzünün eşi. Kutsal hayvanı kazlardı. Erkek olan Geb Mısır toprağını , daha genel olarak da yeryüzünü temsil eder.

Hapi - (Hapy) Horus'un oğlu. Ölülerin ciğerlerinin koruyucusudur ve Tanrıça Nephthys tarafından korunur. Hapi ismi farklı hiyerogliflerle ifade edilmişti; çoğunlukla ama her zaman olmamak kaidesiyle Nil Nehrinin Tanrısının ismiydi. Hapi, tacı zambaklardan (yukarı Nil) veya papirüs bitkilerinden (Aşağı Nil) yapılmış şişman bir adama benzetilmiştir.

Har-nedj- itef - Horusun bir görünümü. Ölümün koruyucusu.

Harpocrates - Osiris'le İsis'in oğlu. Emzirilen küçük bir çocuk. Parmak emen genç bir oğlan olarak gösterilmiştir.

Hatmehit - Balık Tanrıça.

Hator - (Hathor) Mısır'ın çok eski bir gökyüzü Tanrıçası Tanrıçasıdır. İnek Tanrıçadır. İnek başı ile sembolize edilirdi. Sık sık İsis'le eşdeğer tutulmuştur. Hator Edfu'da Horus'un partneri olarak tapılmıştır. Aşk, müzik ve gülmenin Tanrıçası olarak düşünülmektedir.

Hauhet - Ölçülemeyen Sonsuzluğun Tanrıçası. Çoğunlukla bir kurbağa gibi yada kurbağa kafalı bir kadın gibi resmedilirdi.

Heh - Sonsuzluğu temsil eden Tanrılardan. Bir kurbağa yada kurbağa kafalı bir adam gibi resmedilirdi.

Hemen - Şahin Tanrı.

Hemsut - Kader Tanrıçası.

Heqet - Hermopolis'teki 8 Tanrıdan biri.

Heru-ra-ha - Horus ve Ra'ya şükretmeyi sembolize eden karma bir Tanrı.

Hike - Doğaüstü güçlerin Tanrısı.

Horus - Osiris'le İsis'in oğlu. Cennetin hükümdarı, yeryüzünün kralı ve kutsal şahin olarak kabul edilir. Horus'un evrensel olduğu ve ezelden beri var olduğu fikri piramit yazılarında belirtiliyor.

Imhotep - Hekimlik Tanrısı. Djoser'in veziri, sonra Ptah'in oğlu gibi ibadet edilmiştir.

İsis - Mısır'ın en büyük Tanrıçası. Simgesi, Sirius yıldızıdır. Sanat Tanrıçasıdır. Osiris'in dulluğunun ve şiirin Tanrıçası olarak bilinmektedir. Kutsal hayvanı kobra yılanıdır. İsis'in Mısır halkı tarafından reankarnasyonla Cleopatra'nın içinde yaşadığına inanılmıştı.

Khepri - (Khepare) Heliopolitan inancında yaratıcı Tanrı. Atum ve Ra ile karışmıştır. Yükselen günesin böcek Tanrısı.

Khnemu - Su baskını ve Nil'in iri Tanrısı.

Khnum - (Khnemu) Yaratıcı Tanrılardan biri. Bir çömlekçi ustalığıyla, çamura biçim verip insanı yaratıyordu.

Khons - (Khonsu) Ay Tanrısı. Theban'da tapılmıştır.

Maat - (Ma'at) Gerçek ve Hukukun Tanrıçası.

Mefetseger - Krallar Vadisi'nin Tanrıçası.

Min - Erkek Bereket Tanrısı. Ona güç ve iktidar Tanrısı da denilmektedir.

Month - (Montu) Savaş Tanrısı. Mısır'da tapılmıştır.

Mut - Amon'in eşi ve Theban'ın ana Tanrıçası. Akbaba başlıdır.

Nefertem - Nilüfer çiçeğinin Memphis Tanrıçası.

Neith - Eski bir savaş ve dokuma Tanrıçası.

Nekhebet - Yukarı Mısır'daki Akbaba Tanrıçası.

Nephthys - Ölülerin özel koruyucu Tanrıçası. Seth'in eşi ve Isis'in kız kardeşi.

Neter'ler - Mısır yazılı belgelerinde, Tufan'dan sonra ülkeyi yönettiği söylenen "yarı Tanrı" varlıklar.

Nun - Kainat'ın yaratıldığı ilk suların Tanrısı.

Nut - Gökyüzü Tanrıçası. Osiris ve Isis'in annesi ve gökyüzü Tanrıçası. Gökyüzü olarak dünyanın üzerinde kemer gibi uzanmıştır.

Onuris - Savaşçı ve Abidos'un gökyüzü Tanrısı.

Osiris - Mısır kültünde, en önemli Tanrılardan biri. Ölülerin Tanrısı, ölümsüz yaşam için diriliş Tanrısı, kural koyucu, koruyucu, ölülerin yargıcı. Gökyüzünde, Orion takımyıldızının onu simgelediği düşünülürdü.

Ptah - Mısır panteonunda en eski ve en büyük "Yaratıcı Tanrı". Cennetleri ve dünyayı yaratmakla sorumlu. Memphis'in mumya yaratma Tanrısı. Mimari, mühendislik ve "yapı bilimi" ile özdeşleştirilir. İnsan başlı bir Tanrıdır.

Qebsenuef - (Qebehsenuef) Horus'un oğlu. Ölülerin bağırsaklarının koruyucusudur ve Tanrıça Selket tarafından korunurdu.

Qetesh - Aşkın ve güzelliğin Tanrıçası. Aynı zamanda doğa Tanrıçası olarak da tanınmaktaydı.

Ra - Hermopolis güneş Tanrısı. Atmaca kafalı bir insan olarak temsil edildi.

Satet - Nil suyu ve bereket Tanrıçası.

Seker - Işığın Tanrıçası ve yeraltından başlayan öbür dünyaya giden ölülerin ruhlarının koruyucusudur.

Sekhmet - Yıkım ve savaşın dişi aslan Tanrıçası.

Selket - Akrep Tanrıçadır. Büyüleri vardır. Kötü ruhlu insanlara ölüm verir.

Serapis - Yer altı dünyasının ve güneşin Helenistik Tanrısı.

Seshat - Ölçüm ve Yazma Tanrıçası.

Seth - Eski dönemlerde fırtına, gök ve gök gürültüsü Tanrısı. Kötü güçlerin etkisi altına giren Seth, kardeşi Osiris'i öldürdü ve Mısır'a sahip olmak istedi. Ama İsis, dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırdı, ondan bir çocuk sahibi oldu. Oğulları Horus, Seth'i yenip babasının intikamını aldı ve Mısır'ın başına geçti. Osiris'e karşı çıktıktan sonra şeytani Tanrı olarak anılmaya başlamıştır.

Shu - Rüzgar ve havanın Tanrısı. Mut ve Geb'in babası. Yunan mitolojisindeki Atlas gibi gökyüzünü taşır.

Sobek - Timsahlar Tanrısı. Su Tanrısı olarak, aynı zamanda Nil'in yıllık taşmasını ve vadisinin gübrelenmesini sembolize etti.

Tavaret - (Tauret) Hamile kadınlara göz kulak olan hipopotam Tanrıçasıdır.

Tefnut - Nem ve bulutların Tanrıçasıdır. Nut ve Geb'in annesi. Bazı metinlerde kardeşi Şu ile beraber, Güneş'in doğuşundan itibaren gökyüzünü taşır.

Thoth - Bilgeliğin Tanrısı. Yazma, Akıl ve Ay Tanrısı özelliği ile anılmıştır. İbiş kuşu başıyla resmedilmiştir ve elinde bir dolmakalem ve her şeyi kaydettiği parşömenler vardır. Hiyerogliflerin ve simyanın onun insanlığa armağanı olduğu söylenir. Yunan Tanrısı Hermes ile özdeşleştirilmiştir. Bir görüşe göre, Tarot kelimesi de Thoth'un adından türemiştir.

Uneg - Mısırlıların tarım Tanrısı

Unut - Kuş beyinli Tanrıça olarak anılmıştır.

Wepwawet - Eski Mısır'da çakal başlı savaş ve cenaze tanrısı. Asyut (Siut) bölgesinde Mezarlık Tanrısı olarak tapınılırdı. Yunanlar ona Ophois derlerdi.

Wosyet - Eski Mısır'da gençlerin koruyucusu olarak bilinen Tanrıça.

Zenenet - Hermonthis'in Tanrıçası.

Müjde Hocam'ın en sevdiği şairden inciler :)

Can Baba'ya (Can Yücel) göre de herkesin mal beyanı böyle olmalı:

1-Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen

2-Gökyüzünde bir bulut

3-Bitlis'te beş minare

4-Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili

5-Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı

6-Islıkla da çalınabilen dört anonim türkü

7-Palandökende bir palan, iki döken

8-Kastamonu'da üç kasto

9-Üç fay hattı

10-Bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma

11-Dünyada mekan

12-Ahirette iman

13-Denizde kum

14-Uzayda yerçekimsizlik

15-Bir çuval gazoz kapağı

16-Bir kibrit kutusu sigara izmariti

17-On sekiz saç biti

18-Biri İngilizce 6 adet küfür

19-Yirmi tane boş naylon poşet

20-Sevenlerin kalbinde kurulmuş bir taht

21-Bir sürü saç sakal, kıl, tüy, yün

22-Uç ayrı parkta üç ayrı belediyeye ait üç ayrı banka reklamlı bank

23-İki büyük taş kütlesi

24-Bir adet ağaç gölgesi

25-Üç kuş kanadı sesi

26-Bir sürü kedi köpek

27-Bir Marmara denizi

28-Camına yaslanıp seyredilen iki piliç çevirmeci

29-Her akşam karıştırılan dört çöp bidonu

30-Çalıp çalıp kaçılan beş melodili apartman zili

31-Nakit 15 kuruş

32-Anne babadan kalma yarısı yasanmış bi ömür

11 nisan..

"Love is "Aşk

...the language that every heart speaks." ...her kalbin konuştuğu dildir."

"Love is "Aşk

...a small miracle." ...küçük bir mucizedir."

"Love is "Aşk

...a song in your heart." ...kalbinizdeki bir şarkıdır."

"Love is "Aşk

...sharing your whole future." ...bütün geleceğinizi paylaşmaktır."

"Love is "Aşk

...sometimes crying oceans. ...göz yaşlarınızın bazen okyanuslara dönüşmesidir."

"Love is "Aşk

...sometimes confusing." ...kimi zaman akıl karıştırıcıdır."

"Love is "Aşk

...agreeing to bury the past." ...geçmişi gömmeye karar vermektir."

"Love is "Aşk

...sharing cool treats with warm bearts." ...soğuk şeyleri sıcak kalplerde paylaşmaktır."

"Love is "Aşk

...someone to watch over you." ...başucunuzda daima size bakan birinin bulunmasıdır."

"Love is "Aşk

...spending hours choosing his Valentine card." ...sevgililer günü için kartpostal seçerken saatler harcamaktır

"Love is "Aşk

...trying to understand her kind of music." ...onun sevdiği müzik türünü anlamaya çalımaktır."

"Love is "Aşk

...sharing a ''different'' weekend." ...''farklı'' bir hafta sonu paylaşmaktır."

"Love is "Aşk

...phoning when you are running late." ...gecikeceğiniz zaman telefonla haber vermektir."

Volvox

988 yılında Şebnem Ferah tarafından kurulmuş, tamamı kızlardan oluşan Bursa'lı bir hard rock grubu. Grupta Şebnem Ferah'ın yanısıra Duygu Karpuz, Ebru Bank, Gül Ağırca, Buket Doran, ve 1992 yılında gruba dahil olan Özlem Tekin boy gösterdi.

Şebnem Ferah - Elektro Gitar ve vokal,
Duygu Karpuz - Gitar,
Ebru Bank(Eroğlu) - Bass,
Gül Ağırca - Davul,
Özlem Tekin - Klavye ve geri vokaldeydi.

Ebru Bank Gruptan Ayrılınca Yerine Buket Doran geçti.
Buket Grupta Bass Gitar Çalıp Geri Vokal Yapıyordu.

Şebnem Ferah - ODTÜ EKONOMİ,
Ebru Bank - BOĞAZİÇİ İNGİLİZ DİLİ VE EDEBİYATI,
Gül Ağırca - MARMARA GÜZEL SANATLAR ENDÜSTRİ TASARIMI,
Özlem Tekin - MİMAR SİNAN DEVLET KONSERVATUARI MÜZİKOLOJİ

Duygu, Ebru ve Şebnem Bursa Kolejinde tanışmışlar, Gül Ağırca ile de Bursa'da tanışmışlar. 1988 yılında kurduğu grubuyla önce yadırganan sonra konser teklifleri alan Şebnem Ferah, Sedat Yıldırım Sarıcan'ın da katkılarıyla düzenlenen 1989 yılındaki "Bursa 1.ci Rock Station günleri"nde kardeş grup "Pentagram" la aynı sahneyi paylaştı. (Şebnem solo çalışmalarında ilk iki albümünde Pentagram elemanlarıyla çalışmıştır.)

"Volvox" Bursa'da Tayyare Sinemasında konser verdi. Şebnem Ferah o zamanın en iyi grubu sayılan Bursalı "BANDAJ" grubuna vokal yaptı ama sadece konserde. Bursa'da bir takım konserler verdikten sonra ilk İstanbul konserlerini "28 NİSAN 1991" Saat 14:00'de "Pentagram"la birlikte Pangaltı İnci Sinemasında verdiler. Biletler 20000 TL'dı. Boğaziçi Üniversitesinde, Odtü Festivalinde, Bilsak Rock Cafede, İzmir Clup 33 de unutulmaz konserler verdiler. 1992 yılında Duygu Karpuz'un gruptan ayrılmasıyla klavye ve geri vokal olarak Özlem Tekin "Volvox" semalarında yerini aldı. Özlem Tekin'in sahne tecrübesi olmasına karşın diğerlerinin sahne tecrübeleri yoktu. Çünkü o zaman'a kadar sadece konser vermişlerdi. Bunun üzerine ilk sahne tecrübelerini Bedri Baykam'ın açtığı "DADAİST" bar'da gerçekleştirdiler. Sonra "SİS" ardından da "KEMANCI" geldi. "SİS" ve "KEMANCI" grubun okulu haline gelmişti. Bu iki mekan onlara müzik adına pek çok şey öğretti. Önceleri kızlardan oluştuğu için yadırganan "Volvox" sonradan "KEMANCI" ve "SİS" barın vazgeçilmez simaları haline geldi.

Konserler, sahne çalışmaları birbirini kovaladı. Derken kaset çıkarmaya karar verdiler.
Provalar yaptılar, demoyu hazırladılar, parçaların tamamı ingilizce olarak hazırlandı, besteler, enstrümanlar hazırdı ama sonradan bu kararlarından vazgeçtiler.

Şimdi Şebnem Ferah'ın müzik arşivinin en güzel yerinde "Volvox"un demosu duruyor. Daha sonra Ebru Bank gruptan ayrıldı onun yerine Buket Doran (bass) geçti. Fakat albümün çıkartılamaması ile başlayan ve gruptan ayrılmaların devam etmesi sonucunda Ebru Bank'tan sonra Özlem Tekin'de gruptan ayrıldı. 1994 yılında "Volvox" dağıldı.

"Volvox" dağıldı ama onlar müziği bırakmadı. Özlem Tekin beş adet solo albüm çıkardı. Ebru Bank "Volvox"tan ayrılınca Cenk Eroğlu ile evlendi,Cenk'le birlikte Mirkelam'ın "Her Gece" ve Tüzmen'in "Son Rüya" adlı kliplerinde rol aldı. Şimdilerde Boğaziçi Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışmakta ve bir de kızı var. Ebru Bank gruptan ayrılınca onun yerine bass gitar'a Buket Doran geçmişti. Buket hala Şebnem'in gerçek kadrosunda yer alıyor ve menajerliğini yapmakta. Gül Ağırca ise bir dönem "Indians" grubunda ve Şebnem Ferah Konserlerinde perküsyon çalmıştı. Duygu Karpuz ise "Volvox"tan ayrıldıktan sonra pek gündeme gelmemiş.

Lost dizi müzikleri

1.Sezon.

1."Leavin'.On.Your.Mind"...............Patsy.Cline......"Tabula.Rasa"..............

2."Wash.Away.(Reprise)"................Joe.Purdy........"Tabula.Rasa"..............

3."Are.You.Sure?"......................Willie.Nelson...."House.of.the.Rising.Sun"..

4."You.All.Everybody"..................Drive.Shaft......"The.Moth"................

5."I.Shall.Not.Walk.Alone".............Ben.Harper......."Confidence.Man"..........
6."La.Mer".
..(Shannon.tarafından.söylendi)........Charles.Trenet..."Whatever.The.Case.May.Be".

7."Delicate"...........................Damien.Rice......"...In.Translation"........

8."I.Got.You.(I.Feel.Good)"............James.Brown......"The.Greater.Good".........
..(Hurley.tarafından.söyledi)

9."Redemption.Song"....................Bob.Marley......."Exodus,.Part.2"...........
..(Sawyer.tarafından.söylendi)..........


-------------------------------------------
2..Sezon.

1."Make.Your.Own.Kind.of.Music"....Mama.Cass................"Man.of.Science,..........
..............................................................Ve.Man.of.Faith",.
..............................................................Ve."Adrift"

2."My.Conversation"................Slim.Smith..............."Everybody.Hates.Hugo"....

3."Easy.Money".....................Billy.Joel..............."Everybody.Hates.Hugo"....

4."Up.on.the.Roof".................The.Drifters............."Everybody.Hates.Hugo"....

5."Stay.(Wasting.Time)"............Dave.Matthews.Band......."Abandoned"...............

6."Outside"........................Staind..................."Collision"..............

7."Walking.After.Midnight".........Patsy.Cline.............."What.Kate.Did",..........
..............................................................Ve."Two.For.the.Road"..........
8."The.End.of.the.World"...........Skeeter.Davis............"What.Kate.Did"...........

9."He's.Evil"......................The.Kinks................"The.23rd.Psalm",.........
..(Charlie.tarafından.söylendi)..............................ve."Fire.+.Water"..........

10."Fall.on.Me"....................Pousette-Dart.Band......."The.Hunting.Party".......

11."Papa.Loves.Mambo"..............Perry.Como..............."Fire.+.Water"............

12."Moonlight.Serenade"............Glenn.Miller............."The.Long.Con"............

13."Catch.a.Falling.Star"..........Perry.Como..............."Maternity.Leave".........

14."Pushin'.Too.Hard"..............The.Seeds................"The.Whole.Truth".........

15."Compared.to.What"..............Les.McCann&Eddie.Harris.."Lockdown"................

16."These.Arms.of.Mine"............Otis.Redding............."S.O.S."..................

--------------------------------------------

3..Sezon

1."Downtown".....................Petula.Clark........"A.Tale.of.Two.Cities".....

2."Moonlight.Serenade"...........Glenn.Miller........"A.Tale.of.Two.Cities".....

3."The.Thunderer"................John.Philip.Sousa..."A.Tale.of.Two.Cities".....

4."Feel.Like.Going.Home".........Corey.Harris........"Further.Instructions".....

6."Eko.Lagos"....................Femi.Kuti..........."The.Cost.of.Living".......

7."I.Wonder".....................Brenda.Lee.........."The.Cost.of.Living".......

8."Slowly".......................Ann.Margret........."I.Do".....................

9."Wedding.March"................Felix.Mendelssohn..."I.Do".....................

10."Building.a.Mystery"..........Sarah.McLachlan....."Flashes.Before.Your.Eyes".

11."Wonderwall"....(sung.by.Charlie).............Oasis..............."Flashes.Before.Your.Eyes".

12."Make.Your.Own.Kind.of.Music".Cass.Elliot........."Flashes.Before.Your.Eyes".

13."Shambala"....................Three.Dog.Night....."Tricia.Tanaka.Is.Dead"....