Blia Cosplay and Collection

Blia Cosplay and Collection
I Love Yoda !

23 Haziran 2010 Çarşamba

Yaşamak Zorunda Olduklarımız Düzeni

"ne kadar kötü bi hayatı vaar!" dedim filmdeki adam için. her sabah aynı saatte kalkıyor, aynı dolabı açıyor, aynı takımlardan bir tane alıp giyiniyor, kahvesini alıp otobüse yetişmeye çalışıyor, her sabah aynı insanlarla otobüste gidiyor, işe gidiyor...

sonra durdum. "ben gibi." dedim. her sabah aynı saatte kalkıp aynı otobüse yetişmek için koşuşlarım, hergün aynı insanları görmekten bıkışlarım, "acaba selam versem mi lan hergün görüyorum" tereddütlerim, aynı gün içinde sürekli vasıta kovalama çabalarım ve derslerin arasında geçen saçma tenefüs muhabbetleri, sürekli aynı konular ve aynı sorular...

hepimiz YAŞAMAK ZORUNDA OLDUKLARIMIZ DÜZENİnin bir parçasıyız işte. hergün aynı otobüste birlikte gittiğim liseli genç sensin. evet, ne düşünüyorsun benimle aynı otobüste gitmek hakkında? hiç. oysa ki hergün birbirimizin hayatını farkında olmadan o kadar çok etkiliyoruz ki bunun gerçekten farkında bile değiliz. işte sorunda buralarda. keşke seni hergün görmek zorunda kalmasam. ya da yanında oturan kızıl saçlı yaşlı teyzeyi, ya da metalci her parmağında yüzük olan şu genci, ya da sürekli fermuarıyla oynayan şu amcayı... ama zorundayım. bir hayatım var ve herkes bunun istemesem de bir parçası... sizi tanımasam bile benim parçamsınız... hayatlarınızı bilmesem bile, hayatımı bilmeseniz bile...

şimdi herkesin "evet, benimde böyle hikayelerim var" dediğini duyar gibiyim. kiminiz otobüsteki burnunu karıştırıp bağıran küçük çocuğun sarışın annesini anlatır, kiminiz de başörtülü teyzenin yanındaki savaş anılarını ayakta duran üniversiteli olduğunu T cetvelinden anladığınız gence anlatan kırlaşmış saçlarıyla yüksek sesiyle dikkat çeken amcayı anlatır... ama hepiniz birşeyler anlatır. benzer şeyler.

işte, YZOD'den kaçmak hiçbirimiz için olasılık dahilinde değildir. benzer yollardan geçmek zorundayızdır. malesef ki, bu monotonluğu hep birlikte paylaşıyoruz otobüs, okul, apartman sakinleri...

20 Haziran 2010 Pazar

İstanbul

ve gök gürler, yağmur nerede?

şimdi sessizlik bozuldu durgunluk dağılınca gökyüzünden. ve biraz gözyaşları akıttı istanbul, içime. sanki daha sıcaktı diğer hatıralarımızdan. bir anlamı vardı çünkü, geçen zamanların.

istanbul bugün de ıslak. her sonbahara özenmiş bir yaz günü gibi. kendi gibi olmayan bir yaz günü gibi. soluk, kara ve ıslak.

"yine de böyle güzelsin." dedim içimden. bana yaşattığı onca şeyden sonra bile iltifat ediyordum ona. hergün gözümü kırpmadan, ardıma hiç bakmadan çekip gidebileceğim halde, yine de iltifat ediyordum. ah, istanbul...

şimdi akmış gözkalemlerim yok yüzümde. sadece istanbul'un var. istanbul'um var...

6 Haziran 2010 Pazar

tersten okunası.

ben ayağa kalkıp kapının oraya geçip inmeyince ayıp oldu gibi oldu hissettim. durup, bana bakıyordu zaten. gözlerimi kaçırdım bende.


yarım koltukta 1 saat geçirdim. nefesim kesildi. kalktım. bi' amca yerime oturdu. iyice sıkıştılar. konserve gibi görünüyorlardı.


otobüse bindim. arkaya doğru ilerledim. boş yer vardı. gittim. cam kenarına geçmeye çalıştım. kaydı. oturdum. meğersem adam bi' buçukmuş.

5 Haziran 2010 Cumartesi

gün

başlarken kötüyse devamı nasıl gelir? istemediğin şeyleri yapacağın bir gün ise nasıl hissedersin bütün gün?

ahh kahrolası "yapmak zorunda olduklarımız düzeni" !

dünyada tek türmüşsün gibi davranmayı kes insanlık. herkesin yeri ayrı.

hayır bi' de, beynini kullan diye vermişler. bedava. (*)

sonra anlayacaksınız hatanızı, beni kaybettiğinizde. ne kadar saçma davrandığınızın farkında değilsiniz. anlamıyorum, neden hep benim üstüme yıkıyorsunuz kendi hatalarınızı? küçük bir ergen gibi bunun bunalımına girmek istemiyorum, o dönemleri atlattım ben. sadece, biraz daha kendinize bakın. çok şey istemiyorum.

şimdilik hoşçakalın!