Blia Cosplay and Collection

Blia Cosplay and Collection
I Love Yoda !

29 Temmuz 2008 Salı

Ruhumun Derinliklerinden...

şarkılar çalındığı anda başlayan sessizlik gibiydi herşey...
karanlıkların kaybolmasıyla yola çıkan bir beyaz güvercin misali...
düşüncelerden kaçıp kurtulmak istercesine sakin, ama yorgun...
kimse yokken hayal ettiğim bir yalandan ibaret işte herşey...
ruhumda okuyamadıkları bir şiir gibi...
yada düşünemedikleri bir detay...
melodiler döküldüğü anda başlayan rüzgar gibiydi herşey...
güneşin batışı ile yolculuğuna başlayan yarasa misali...
yalnızlaıklardan kurtulmak istercesine deli, çılgın...
insanlar arasındayken hayal ettiğim bir yalandan ibaret işte herşey...
ruhumda okuyamadıkları bir şiir gibi...
yada atladıkları bir detay...

22 Temmuz 2008 Salı

hayal edebilmek güzel şey....

yağmur yağarken ormanda yürüdüğümü hayal ettim. uçan kuşların kanat sesleri yağmur damlalarının yere ve yapraklara çarpış sesleri... ama o an tek düşündüğüm sevmekti... belki bu beton yığınlarına geri dönmemin sebebide sevdiğim insanlardı... belki değerdi, belki değmez...

sabahın ilk saatlerinde deniz kıyısında koştuğumu hayal ettim. denizin dalgaları, kıyıya vuruşu... tertemiz kumsal... güneş henüz yeni göz kırpmaya başladığı için etrafta bir serinlik... gözlerimi kapatıp kumsala uzandığımı hayal ettim. ama o an düşündüğüm şeyler vardı. hayat gibi... gerçekler gibi... bu yere geri döndüğüm için kendimden nefret bile edebilirim...

15 Temmuz 2008 Salı

bönk! (karamsar mı ne?!)

elimde kalem izi...

zordu aslında kaçıp gitmek karanlıklar arasına.
kaybolmak sessizlikte, bedenim ağır;
yorgun argın savaşmak kaderle, çaresizce.

yumurtadan çıkmış ufacık kuş misali kanatlarım kıpırdamazken,
aşık oldum.
aşk kaderim mi diye soramadan yenilmeye hazırmış gibiydi ruhum.

oysaki ben, hiç yenilmedim.
yoktu yanımda kimse, çaresizce,
koştum belki kimse dinlemez diye.
yakınımdaydı nefret, ben ona elimi sürmedim...

elimde kalem izi.
kaderimde yazılmış sandığım, oysaki içimde, çok derinlerde!

elimde kalem izi.
geleceğimin sessizliği. kim ne derse desin, yok!

yorgunum, susuzum, suskunum, yoksulum ben.
boyun eğmemeye yemin vermişim kadere,
yenilmemeye!
mühür vurmuşlar beynime.
neden burdayım sorma diye.
sonsuzluk önümde eğilmiş kölem olmuşken ben,
ellerimde kalem iziyle...

gelenlerle...

saklanmaktı çaresizce kollarında kendini kaybederken sessizliğin damarından akan kanken...

zordu aslında kaybetmek herşeyi bir çırpıda söylenen bir yalanmış gibi hissederken...

hiçbirşeyin gerçekten varolmadığını hayal etmek gibiydi karanlığın içindeyken aslında görmediğin şeyleri gördüğünü iddia eden bir insanla yaşıyorsan...

yanında olmasını isteyecek kadar yakın hissederken kendine, seni sanki atmış gitmiş gibi yaşıyorsun, bu hiç adil değil, neden diye sormuyorsun kendine. belki de bunu aşmalısın....

ya gerçekten yaşam diye birşey varsa ve biz bir fanusun içinde yaşayan beyinler değilsek, böyle mi hissediyorsun gerçekten?


aslında hiçbirşey yoktan var olmadı...

haluk levent- ankara

Sen ellerimde
Sen gözlerimde
Issız geçen her gecemde
Herşeyinle yanımdasın
En zor bu gerçekten
Sevdiğimi söylemeden
Ayrıldım yine senden
Yoksun sen aslında
Yalnızım bu kumsalda
Neler neler yapıyorsun
Bensizken Ankara'da

12 Temmuz 2008 Cumartesi

Dalında Çilek...

bizim balkonda yok, yok :D işte çilek... ve konuşturduğum fotoğraf çekme kabiliyetim... :P

kuş!


ya ben bu kuşa taktım... :) ne kadar sevimli değil mi?

yine ben, ben'lik...

herkesin bu ara bana sık sık neden aynı şeyi söylediğini çok merak ediyorum aslında. herkesin aynı şeyi değil aynı şeyleri söylemesi daha da ilginç olmalı. ama ben tek şeye takılıyorum desem yeridir... "İnsanlar değişebiliyor BşR!" ama neden ben bunu farkedemiyorum?

bazen gerçeklerden kaçtığımın farkındayım. ama sürekli olarak yorgun ve bitkin olmaktan da bıktım. yapmam gereken şeylerden vazgeçip neden, neden demekten kendimi alamıyorum? belki de kendime yeni bi hobby seçmeliyim. ya da kendimden uzaklaşıp başkalarıyla ilgilenmeliyim. ama ilgileneceğim başkası kim olmalı? benimle aynı şeyleri hissetmesi gerekmez mi? ya da aynı şeyleri düşünmesi?

hayır, aslında sadece küçük harflerden yanayım. bağırmaktan kaçıyorum işte. aslında herşeyden mi kaçıyorum? peki neden düşüncelerden kaçılmıyor acaba? bak, başladığım yere geri döndüm. sandığım kadar sessiz değilmişim. kendimi baş ağrımla başbaşa bırakıyorum...

:)

kendim çizdim kendim oynadım... umarım beğenilir... :)

rüyalardaki aşk...

korkuyordu aslında. belli değildi etrafında olan biten hiçbirşey. sadece karanlığı görüyor, karanlığı soluyordu. amaçsızca... küçük bir parıltı görse ona doğru yol alacaktı aslında. ama kimse ona bir umut vadetmiyordu işte.

kendini bile karanlıkta zar zor seçerken birtakım kişilerin kendine doğru geldiğini hissetti. aslında belli belirsiz bir hareydi işte yaklaşan. korkusu gittikçe şiddetleniyordu. bu durumu pek umursamasada oturduğu köşeden doğruldu.

elini önüne alarak yürümeye başladı. bir cisme çarptığını anladığında bir adım geriye kaçtı. tam o anda şimşekler çakmaya başladı. etraf aydınlandığında karşısında bir düzine insan olduğunu farketti...

şimşekler durduğunda bikaç yüz metre ilerden bir ışık demeti aktığı görüldüğünde herkesin yüzünü netçe seçebiliyordu artık. önünde duran uzun boylu bir gençti. hemen arkasında sakallı, yaşlı, uzun boylu ve asalı bir adam duruyordu. adamın iki yanında da geyşaya benzeyen 2 alımlı kadın duruyordu. kadınların yanında da 2şer tane çocuk. kadınların arkasında kendisiyle yaşıt iki genç vardı. ondan önünde duran uzun boylu gence göre daha kısa ve gösterişliydiler.

şaşırmış bir ifadeyle birkaç adım daha geriye gitti. şimdi korkunun yerini daha çok merak almıştı. kim olduklarını sormaya yeltendiğinde ışıkların söndüğünü farkedince yanlarına yaklaştı. kolundan tutan uzun boylu genç O'na şehre gittiklerini söyledi.

uzun bir mesafe katettikten sonra yürürken insanların konuşmadığını farketti. neden konuşmuyorlarki diye geçirdi içinden. oysaki o ailesiyle yürüyüşler yaptığında durmadan konuşurdu. özellikle felsefeye dair konuşmayı çok severdi. pozitif bilimlere ve zoolojiye merakı kayda değer derecede çoktu.

soldan, yavaş yavaş güneşin doğduğunu farketti. kolunu tutan uzun boylu gence döndü yüzünü. hafif hafif esen rüzgarda salınan kumral saçlarını farketti. çocuk gülümseyerek O'na döndüğünde ne kadar güzel gülümsediğini ona söylemek istedi. ama cesaret edemedi. uzun boylu gencin gülünce kısılan ela gözleri, saçlarının renginden daha koyu ve hafif kalınca kaşları vardı. yüzünde hafif hafif sakallar belirmişti. üzerinde bej rengi yırtık bi kıyafet, altında da kaprivari birşey vardı.

yaşlı adam önde yürüyordu. kadınlarsa her zamanki gibi yanındaydı, çocuklarla birlikte... 2 genç ise arkadan geliyordu. gençlerin yanında 2 tane de güzel kız vardı. kızlardan biri esmerdi. ten rengiyle uyumlu saçları vardı. üzerinde kırmızı dar bir elbise vardı. çıplak ayaklarından birinin bileğine kırmızı bir halhal geçirmişti. diğer kızın üzerinde mor bir elbise vardı. saçları turuncuydu, gözleri sarımsı bir yeşildi. çıplak ayaklarında mor ojeler dikkat çekiyordu. kolunda ise bir bileklik vardı. kızlar gerçekten güzel görünüyordu.

yürürken sarmaş dolaş olmalarından anladığı kadarıyla o genç çocuklarla kızlar sevgili yada geleneklere göre evliydi. esmer kızın yanındaki genç aynı kız gibi esmerdi. gözleri yeşil olacak ki güneş vurduğunda sarımsı görünüyordu, ya da ela. diğer kızın yanındaki genç halinden pek bi üzüntülüymüş gibi sürekli suratı asık geziniyordu. onun fiziği diğerine göre daha atletikti. hemde üzerinde sadece eşofman altı gibi birşey vardı. diğeri sanki kaslı olmayan vücudunu saklıyormuşçasına uzun kollu paçavralar giyinmişti. ama genede uzun boylu çocuktan daha gösterişli kıyafetleri vardı...

yaşlı adamın üzerinde simsiyah bir pelerinvari uzun bez vardı. yanındaki geyşaya benzeyen kadınların saçları topuz biçimde idi. yüzlerinde beyaz kırmızı dolu makyaj göze çarpıyordu. üzerlerinde bordo elbiseler vardı. bellerinde sarı-bej kemerler vardı. iki ellerinde çocukları vardı. adamın sağ arka çaprazında ama dibinde küçük adımlarla yürümeye çalışan kadının sağ elinde erkek çocuğu vardı. henüz 4 yaşına basmamış görünüyordu. bi yandan annesinin elini tutuyor bir yandan da etrafına bakınıyordu. kadının sol elini tutansa uzun sarı saçlı bir kız çocuğuydu. henüz 6'sına girmiş bir hali vardı, burnu havada... diğer kadının sol elini tutan, bir oğlan çocuğuydu, 8 yaşlarında... sağ elini tutansa henüz 3 yaşlarında bir kızdı...

yaşlı adam sağ elindeki asasını havaya kaldırıp durun demek ister gibi aşağı yukarı salladı. herkesin durduğundan emin olduktan sonra arkasını dönüp yanındaki uzun boylu genci yanına çağırdı. genç, yaşlı adama doğru eğildi. adam kulağına birşeyler söylemiş olmalıydı. uzun boylu genç, yanına gelerek tekrar kolundan tuttu. hızlı hızlı yürümeye ve O'nu çekmeye başladı. korkusu hızlanmıştı. nereye gittiklerini sorduğunda, genç O'na dönüp gülümsedi. sadece gülümsedi...

uyandığında bir kulübe gibi küçük bir yerdeydi. doğrulmaya çalıştı ama beceremiyordu. başı dönüyordu sadece. kafasını tutarak geri yattı. etrafta garip bir koku vardı. sarhoş edici... gözlerini açmaya çalıştı. gözlerini açtığında baş ucunda uzun boylu genç belirdi. gülümsüyordu yine. karşılık verdi. sonra nerede olduğunu sordu. genç O'na köylerine geldiğini, artık burada güvende olacağını, hatta kendisiyle olup olmak istemediğini sordu.

gözlerini kapadı ve gence doğru uzandı. birbirlerine sımsıkı sarıldıktan sonra müzik çalmaya başladı... hafif ve iç tırmalayıcı. etrafta uçuşan kelebekleri farketti. kapıdan içeri süzülen simli parıltıları gördü. şaşırmıştı. neler olduğunu merak ediyordu. gen. ayağa kalktı. gülümseyerek elini uzattı. "sayende büyü bozuldu." neler olduğundan bihaber olduğu için üzülüyordu, aynı zamanda içini kemiren korku...

genç, anlatmaya başladı. "yaşlı cadı beni kölelikle cezalandırmıştı. oysaki ben köyün prensiyim. ancak gerçek aşk beni ben yapacaktı. sende rüyalarında benim için buraya gönderildin. istersen gidebilirsin, istersen benimle rüyalarında yaşamaya devam edebilirsin..."

hala gencin söylediklerine anlam veremiyordu. gözlerini tekrar kapadı. açtığında herşey normale dönmüştü. odasında, yatağında oturuyordu. saatine baktı, gecenin bi vakti nasıl rüyalar gördüğüne anlam veremedi. kafasını penceresine doğru çevirdiğinde penceresinin önünde uçuşan kelebekleri farketti...

10 Temmuz 2008 Perşembe

Ben Kimlerleydim?!

beraber eğlenmeye gittiğimiz arkadaşlarımı da anmazsam olmaz şimdi...

Temizliği, düzeni, sabah erken kalkışları aynı zamanda bayılma numaraları, kabarık saçları olan arkadaşım Seren.

Dağınıklığı, pembeliği (:P), aslında zenciliği (çaklıtlığı:P), pisliği, bununla beraber ağlamaklı suratı ve birilerini birilerine benzeten tipiyle Ezgi.

Beyazlığı, tuvalet temizleme merakı, yüzme tahtası, "nuri baba" lakabı ve ne tepki vereceğini bilmediğimiz kişiliği ile Nuriye.

Kaybolan eşyaları, cıyak sesi, değişik tasvirleri, sempatikliği, nü resimleri ile tanınmışlığı, 1 hafta boyunca gözlüğüm yok diye dolaşıp sonradan aslında gözlüğünün evde olduğunu öğrendiği tipiyle "Emreeeie" ya da "Hakkoooş" diye dolaşan mıncırık tipiyle Seda.

Pis, aynı zamanda balkon temizleyen, sürekli bağıran, güzel, sürekli peşinde birileri dolaşan, "insanlar değişebilir buşra" diyişi ile hatırlayacağım, fıstık, Sıla.

:) yeterli mi?

Kamp Dönüşü...

Yorucu, 8 günlük, zor, aynı zamanda eğlenceli, bol arkadaşlı, danslı, denizli, gezmeli kamp tatilim dün sabah itibari ile sona erdi. İlk günler baya zorlanmış da olsam kısa bir süre içinde yorucu programa bi hayli alıştım. Yoğun, koşturmalıydı. Kimi zaman aç kaldık, kimi zaman yetişemedik diye azar işittik. Kimi zaman güldük eğlendik, kimi zaman ağladık... Ama bütün bunlar olurken yeni arkadaşlıklar kurup eğlenmenin tadına yalnızca bizler vardık...

Ankaradan, Samsundan, Bursadan, İstanbuldan biçok insan gelmişti. Hep birlikte dans ettik. Hep birlikte oyunlar oynadık, eğlendik. Akşamları eğlenceleri beraber düzenledik, şarkılar söyledik. Doğaçlama oyunlar oynadık, film izledik. Biz, beraber eğlendik...

Erkek ve kız bir arada olur da küçük kıvılcımlar oluşmaz mı? Ben varken, benimle hayır... :) Yine her zamanki gibi, herkesin kankası modunda sevimli küçük kurbağa olarak dolaştım. Arkadaşlarımdan hoşlanan ve "Buşra gız gel burayeee senin şu arkadaşın var ya" diye söze başlayan insanlara kimi zaman yardımcı olmaya çalıştıysam da bu sefer işlem başarısız oldu :P kimseye kimseyi ayarlayamadık :P

Neler öğrendim? Masa tenisi oynamayı... Tangoyu, Deliloyu, Damatı, Şemmameyi, Ramoyu... Duvara resim yapmayı. Değişik oyunları...

Yeni insanlar tanıdım. Hazel, canım benim. Tanıdığma mutluyum... İstanbul'a yolun düştüğünde derdin sıkıntın olduğunda bulucağın insan ben olucam :). Ankara'ya gelicem 1 sene sonra. 4 sene filan orda olucam emin olabilirsin! :)

Tek tek teşekkür ediyorum tanıdığım insanlara. Aslında herkesten birşey öğrendim orda. Buğra, masa tenisini öğrettiğin için özellikle teşekkürler :). Sevda liderim ve Nilgün şefim, ilginç oyunlarınız için teşekkürler... Soner liderim ve Bertan liderim şarkılarınız için teşekkürler. Yiğit, sakın 25'ine geldiğinde aramayı unutma :P unutma sakın, daha japonyaya gidicez :P... Burak, Semih, Can, Göksu, Şeyma, Ece, Ayşenur, Uğurcan, Emre, Fatih... aslında hepinizi çok sevdim. Aramızda bikaç pürüz de vardı ama onlar olmasa da olmazdı zaten... Unuttuğum isimler varsa lütfen kusura bakmayın. Hafızam bu konuda zayıftır... :/

Herşeye ramen herşey güzeldi ama... :)

Kurbaa'dan sevgilerle...

KaplumbağaLarım büyüdü :)

Şimdi MeLantis'in küçüklük halinden beğendiğim fotoğrafı koymak istiyorum... :)