korkuyordu aslında. belli değildi etrafında olan biten hiçbirşey. sadece karanlığı görüyor, karanlığı soluyordu. amaçsızca... küçük bir parıltı görse ona doğru yol alacaktı aslında. ama kimse ona bir umut vadetmiyordu işte.
kendini bile karanlıkta zar zor seçerken birtakım kişilerin kendine doğru geldiğini hissetti. aslında belli belirsiz bir hareydi işte yaklaşan. korkusu gittikçe şiddetleniyordu. bu durumu pek umursamasada oturduğu köşeden doğruldu.
elini önüne alarak yürümeye başladı. bir cisme çarptığını anladığında bir adım geriye kaçtı. tam o anda şimşekler çakmaya başladı. etraf aydınlandığında karşısında bir düzine insan olduğunu farketti...
şimşekler durduğunda bikaç yüz metre ilerden bir ışık demeti aktığı görüldüğünde herkesin yüzünü netçe seçebiliyordu artık. önünde duran uzun boylu bir gençti. hemen arkasında sakallı, yaşlı, uzun boylu ve asalı bir adam duruyordu. adamın iki yanında da geyşaya benzeyen 2 alımlı kadın duruyordu. kadınların yanında da 2şer tane çocuk. kadınların arkasında kendisiyle yaşıt iki genç vardı. ondan önünde duran uzun boylu gence göre daha kısa ve gösterişliydiler.
şaşırmış bir ifadeyle birkaç adım daha geriye gitti. şimdi korkunun yerini daha çok merak almıştı. kim olduklarını sormaya yeltendiğinde ışıkların söndüğünü farkedince yanlarına yaklaştı. kolundan tutan uzun boylu genç O'na şehre gittiklerini söyledi.
uzun bir mesafe katettikten sonra yürürken insanların konuşmadığını farketti. neden konuşmuyorlarki diye geçirdi içinden. oysaki o ailesiyle yürüyüşler yaptığında durmadan konuşurdu. özellikle felsefeye dair konuşmayı çok severdi. pozitif bilimlere ve zoolojiye merakı kayda değer derecede çoktu.
soldan, yavaş yavaş güneşin doğduğunu farketti. kolunu tutan uzun boylu gence döndü yüzünü. hafif hafif esen rüzgarda salınan kumral saçlarını farketti. çocuk gülümseyerek O'na döndüğünde ne kadar güzel gülümsediğini ona söylemek istedi. ama cesaret edemedi. uzun boylu gencin gülünce kısılan ela gözleri, saçlarının renginden daha koyu ve hafif kalınca kaşları vardı. yüzünde hafif hafif sakallar belirmişti. üzerinde bej rengi yırtık bi kıyafet, altında da kaprivari birşey vardı.
yaşlı adam önde yürüyordu. kadınlarsa her zamanki gibi yanındaydı, çocuklarla birlikte... 2 genç ise arkadan geliyordu. gençlerin yanında 2 tane de güzel kız vardı. kızlardan biri esmerdi. ten rengiyle uyumlu saçları vardı. üzerinde kırmızı dar bir elbise vardı. çıplak ayaklarından birinin bileğine kırmızı bir halhal geçirmişti. diğer kızın üzerinde mor bir elbise vardı. saçları turuncuydu, gözleri sarımsı bir yeşildi. çıplak ayaklarında mor ojeler dikkat çekiyordu. kolunda ise bir bileklik vardı. kızlar gerçekten güzel görünüyordu.
yürürken sarmaş dolaş olmalarından anladığı kadarıyla o genç çocuklarla kızlar sevgili yada geleneklere göre evliydi. esmer kızın yanındaki genç aynı kız gibi esmerdi. gözleri yeşil olacak ki güneş vurduğunda sarımsı görünüyordu, ya da ela. diğer kızın yanındaki genç halinden pek bi üzüntülüymüş gibi sürekli suratı asık geziniyordu. onun fiziği diğerine göre daha atletikti. hemde üzerinde sadece eşofman altı gibi birşey vardı. diğeri sanki kaslı olmayan vücudunu saklıyormuşçasına uzun kollu paçavralar giyinmişti. ama genede uzun boylu çocuktan daha gösterişli kıyafetleri vardı...
yaşlı adamın üzerinde simsiyah bir pelerinvari uzun bez vardı. yanındaki geyşaya benzeyen kadınların saçları topuz biçimde idi. yüzlerinde beyaz kırmızı dolu makyaj göze çarpıyordu. üzerlerinde bordo elbiseler vardı. bellerinde sarı-bej kemerler vardı. iki ellerinde çocukları vardı. adamın sağ arka çaprazında ama dibinde küçük adımlarla yürümeye çalışan kadının sağ elinde erkek çocuğu vardı. henüz 4 yaşına basmamış görünüyordu. bi yandan annesinin elini tutuyor bir yandan da etrafına bakınıyordu. kadının sol elini tutansa uzun sarı saçlı bir kız çocuğuydu. henüz 6'sına girmiş bir hali vardı, burnu havada... diğer kadının sol elini tutan, bir oğlan çocuğuydu, 8 yaşlarında... sağ elini tutansa henüz 3 yaşlarında bir kızdı...
yaşlı adam sağ elindeki asasını havaya kaldırıp durun demek ister gibi aşağı yukarı salladı. herkesin durduğundan emin olduktan sonra arkasını dönüp yanındaki uzun boylu genci yanına çağırdı. genç, yaşlı adama doğru eğildi. adam kulağına birşeyler söylemiş olmalıydı. uzun boylu genç, yanına gelerek tekrar kolundan tuttu. hızlı hızlı yürümeye ve O'nu çekmeye başladı. korkusu hızlanmıştı. nereye gittiklerini sorduğunda, genç O'na dönüp gülümsedi. sadece gülümsedi...
uyandığında bir kulübe gibi küçük bir yerdeydi. doğrulmaya çalıştı ama beceremiyordu. başı dönüyordu sadece. kafasını tutarak geri yattı. etrafta garip bir koku vardı. sarhoş edici... gözlerini açmaya çalıştı. gözlerini açtığında baş ucunda uzun boylu genç belirdi. gülümsüyordu yine. karşılık verdi. sonra nerede olduğunu sordu. genç O'na köylerine geldiğini, artık burada güvende olacağını, hatta kendisiyle olup olmak istemediğini sordu.
gözlerini kapadı ve gence doğru uzandı. birbirlerine sımsıkı sarıldıktan sonra müzik çalmaya başladı... hafif ve iç tırmalayıcı. etrafta uçuşan kelebekleri farketti. kapıdan içeri süzülen simli parıltıları gördü. şaşırmıştı. neler olduğunu merak ediyordu. gen. ayağa kalktı. gülümseyerek elini uzattı. "sayende büyü bozuldu." neler olduğundan bihaber olduğu için üzülüyordu, aynı zamanda içini kemiren korku...
genç, anlatmaya başladı. "yaşlı cadı beni kölelikle cezalandırmıştı. oysaki ben köyün prensiyim. ancak gerçek aşk beni ben yapacaktı. sende rüyalarında benim için buraya gönderildin. istersen gidebilirsin, istersen benimle rüyalarında yaşamaya devam edebilirsin..."
hala gencin söylediklerine anlam veremiyordu. gözlerini tekrar kapadı. açtığında herşey normale dönmüştü. odasında, yatağında oturuyordu. saatine baktı, gecenin bi vakti nasıl rüyalar gördüğüne anlam veremedi. kafasını penceresine doğru çevirdiğinde penceresinin önünde uçuşan kelebekleri farketti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder