Blia Cosplay and Collection

Blia Cosplay and Collection
I Love Yoda !

17 Temmuz 2015 Cuma

Makyaj Paleti

Herkese selam!
Bu sefer yeni almış olduğum bir ürünü tanıtacağım. EHEH heyecanlı biraz. Çünkü ilk kez makyaj hakkında bir yazım olacak!
Şimdi başlıyorum. Evet.

Bu görmüş olduğunuz ürünü Çin'den sipariş ettim. Çin deyip geçmeyin, ön yargılı olmayın. Şuan kullandığınız çoğu şey orada üretiliyor. Siz marka aldım sanıyorsunuz ama Çin de yaptırıp üzerlerine marka basarak daha pahalıya satıyorlar.

Ürüne gelince, kontürleme dediğimiz makyaj hilesi/taktiği son zamanlarda çok popüler. Hatta palyaço maskesi kontürlemesi ise yeni akımın öncüsü.


Bu ürün ise kontürleme işlemine tam olarak hitap ediyor. Neden mi? çünkü açık renklerden koyu renklere doğru giden palet, kremimsi, kolay dağılabilen bir yapıya sahipte ondan! Sizin için palete girişerek tüm renklerin ten üzerinde nasıl durduğunu göstermek istedim.

Not: Ya biraz yandım ben geçen, ondan normal tenimden bikaç kat koyuyum. Hatta çok koyu bile sayılabilirim, normal halim baya beyaz. O yüzden bunu göz önüne alarak bakınız.


En koyudan en açığa ya da en açıktan en koyuya doğru giden renkler bu şekilde. Şuan için yüzümde deneyemeyeceğim çünkü pis soyuluyor yüzüm. Kusura bakmazsınız artık. Olmadı, yüzüme uyguladığımda ekleme yaparım. Di mi? :p

Ürünü silmek: sabunla suyla kolay çıkmıyor. Tonik kullanmanız lazım. En koyu renk diğerlerine göre biraz daha geç çıkıyor, hafif bastırarak değişik yönlere doğru silmeniz lazım. Açık renkler yüzeyden yapılan bir darbe ile hemen çıkıyor. Yani göz çevresini abanmadan temizleyebileceksiniz.


Ürünün dışı bu fotoğrafta görüldüğü gibi. Siyah ve markası yok. Ürün kaliteli ve bu yüzden markalara para vermeyi sevmiyorum. :p Ürüne hiç bir şekilde alerjik bir reaksiyon göstermedim. Üstelik cildim hassas ve hemen kabaran bir tenim vardır. Yani paleti gönül rahatlığıyla kullanabileceğim.

Şunu da söylemeliyim: paletin kapatıcılığı bir harika! Kremimsi yapısı sayesinde bir örtü gibi :p

Ve tabi ki de size ürünün AliExpress linkini vereceğim. İşte buyrunuz: Link

Yanlış görmediniz, 2$ civarında, ve Türk Lirası hesabıyla 5TL gibi bir rakama dönüşüyor. Çok iyi di mi?


12 Temmuz 2015 Pazar

Son Nefes

Dudaklarını araladı.
Nefes verdi.
Öyle sıkıntılı bir nefesti ki, yapabilse ağacın bütün yapraklarını aynı anda kurutur, rüzgarın yönünü değiştirir ve belki de hatta belki de içindeki bütün nefreti dışarıya püskürtebilirdi.
Bir volkan gibi.
Evet belki de midesinde kaynayan bir volkandı. Böyle, fokurdayarak boğazına kadar yükselen, çıkartmak istediğinde ağzının içini kavuracağı için gerisin geri gönderdiği bir lavdı nefret. Dışarı çıksa çevresindeki her şeyi yakacağı için içinde zaptetmeye çalıştığı şey, dudaklarını mühürleyen, en kötü anında bile sadece buharını bırakabildiği, nefret.
Beyni ağrıyordu artık.
Kendini sıkmaktan, içine atmaktan, unutmaya çalışmaktan.
Unutmak hiç bir zaman zor olmamıştı O'nun için. O gün yaşanmış şeyler bile olsa, unuturdu O zaten. Ama içine attıkları birikiyordu. Hatırlamasa bile onlar içindeydi. Aslında hafızasının bi' köşesinde kış uykusundaydılar. Tüm o haykırışlar, kavgalar, anlayışsızlıklar, güvensizlikler, hakaretler.
Hakaretler.
Gerekli miydi gerçekten? Gerçekten.
İnsanlar bazen o kadar basitleşebiliyordu ki, anlatmak istediklerini anlatamayıp, karşısındakine kendini ifade etmekte zorlanıp, kendisini dinletmek için öylesine bi' çaba gösterirken bir anda hakarete başvuruyordu. Sahi, neden yapıyorlardı bunu?
Belki de hiç anlayamayacaktı.
Orada öylece oturup, yüzünden düşen damlaları elinin tersiyle alırken, içindekileri tutmaya çalışırken, tüm o anlayışsızlıklara katlanıp, aslında bu devrin insanı, bu insanlığın insanı olmadığını kendine teselli niyetinde anlatırken, hakaretleri duymazdan gelecekti.
Her zaman yaptığı gibi.
Düşünmeye başladı.
Mutlu olamıyordu. Hayatta hiçbir şeyi sevmediğini söyledi kendine. Ama bu koca bi' yalandı. Aslında o kadar çok şey vardı ki sevdiği, ama her şey yanlış zamanda, yanlış yerde ortaya çıkmıştı. Bu mutsuzluk zamanlarında Aşk O'nun için sadece alışkanlık gibiydi. Halbuki sevdiğini biliyordu, hissediyordu.
Kediler. Bi' tek kedileri sevdiğini söyledi kendine. Bu belki kabul edilebilirdi ama aslında bütün hayvanlara aşıktı. Her biri birer masum melekti. Kimse için kötülük düşünmeyen, çıkarcı olmayan, özgür birer ruhtular. Kediler biraz çıkarcıydı ama olsundu. Onlar fazla düşkündü özgürlüğüne.
Düşünmeye devam ettikçe aslında hayatta güzel olan şeylerin farkına vardı. Aşk'ı ile geçirdiği onca gün vardı. Ama bunlar mutlu olmak için yeterli değildi. Çünkü Aşk O'nu fazla üzüyordu. O da çoğu zaman mutsuz ediyordu. Çok fazla sıkıntı vardı. Üstünü kapatıp örtemeyeceği bir sürü konu vardı. Atladı bu konuyu.
Hobileri hayata bağlanmak için Aşk ve hayvanlardan daha düşük konumdaydı. Yetersizdi.
Durdu.
Bu hayatta O'nu bağlayan tek bir şey yoktu.
Yaşama amacı yoktu.
Sadece her şeye olan nefreti vardı. Nefretten geri kalan duygular bunu dengeleyecek kadar ağır değildi. Bıkkınlık, yorgunluk, nefretine eşlik ediyordu.
Artık gerçekten bıkmıştı.
Bütün yaşadığı o şeylerden.
En çok o İKİSİnin yaptıkları, bu hayattan gencecik yaşında soğumasına neden olmuştu. Bütün o güvensizlikleri, ezip geçmeleri, hiç yerine koymaları, O'nun hayatında O'ndan çok söz sahibi oluşları, özgürlüğünü kısıtlamaları. ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KISITLAMALARI.
Özgürlükten başka hiçbir şey bir anlam ifade etmiyordu artık şu dakikadan sonra.
Yaptıkları suratlar, takındıkları tavırlar, hakaretler artık hiçbir şeydi.
Bütün nefretinin kaynağı o İKİSİ idi. Ve bunu aslında küçüklükten beri biliyordu. Daha anlatacağı çok şey vardı ama hiçbir şey anlatmasa bile verdiği nefes, o nefes, son nefesi olsa, nefreti anlatırdı.

7 Ocak 2015 Çarşamba

Film Listesi

Eveeeetz!
İzlenecek filmlerin listesini yaptımmm!
İçinde eskiden izlemiş olduğum ama hafızamın elverişli olmamasından kaynaklı unutkanlık yüzünden tekrar izlemek durumunda hissettiğim filmler de var. Burda paylaşmak istedim!

İzlenecekler

Burda da izleyip, beğenip, hatırladığım (azcık bi liste çünkü farkettiyseniz hatırladığım diyorum) filmleri bulabilirsiniz:  İyiler

Şimdilik bu kadar ancak hatırladıkça eklerim büyük ihtimalle. Listeleri canlı tutmayı planlıyorum ya da belki yeni bir liste daha yapıp paylaşabilirim...

Umarım hepisini izleyebilirim :3

Unutmak mı, unutmamak mı? İşte mesele hiç bu olmadı...

Hepimiz biraz geçmişte yaşıyoruz aslında. Geçmişten izler taşıyoruz, hemde bol bol. Sayesinde olgunlaştığımız deneyimlerimiz oldu hep. Bir çok insan geçti hayatımızdan, kiminin arkadaşlığını hâlâ özlediğimiz. Her ne kadar geçmiş, geçmişte kaldı desekte hüzünleniyoruz kimi zaman, bazıları aklımıza gelince. Çok eğlenişlerimiz, delirişlerimiz olan insanlar, belli ki hiç unutulmayacaklar. Bilmiyorum zaten, doğru mu insanları unutmak...
Duruyorum.
Çünkü hafızam yeterince iyi değil. Demin yazdıklarımı bile unuttum.

Bitanesi

İçkisinden bir yudum aldı.
Normal zamanlarda içmediği için ağzı bu tarz tatlara alışık değildi. Yüzünü buruşturdu. Yaptığını fark ettiğinde gözlerini kaldırıp O'na baktı. Bardağı yavaşça masaya geri bıraktı ve yüzüne ufak bir gülümseme yerleştirdi. Yüzünü izleyen bir çift göz direk olarak kendisindeydi.
'Şuan nasıl görünüyorum acaba?' diye düşündü. 'Çapaklı değilimdir inşallah ya.'
Gözünün önüne evden çıkmadan önceki aynaya baktığı andaki halini getirmeye çalıştı. Uzun siyah saçları dümdüz uzanıyordu dirseklerine kadar. Kahkülü, kendisinde kusurlu bulduğu geniş alnını biraz olsun örtüyor, hatasını gizliyordu. Gözlerine gölgeli, siyah rengi baskın bir makyaj yapmıştı. Son zamanlarda instagramdan takip ettiği makyözlerden birçok şey öğrenmiş ve kendisinde uyguluyordu. Yanaklarını daha zayıf göstermişti ve dudakları ise kırmızı, aynı zamanda dolgundu. Saçlarının bir kısmını kulağının arkasına atmıştı, küçük kulakları vardı ve bu çok hoşuna gidiyordu. Her zaman bununla övünmüş, 'ne küçük kulağın var' diyenlere "Bana yetiyor." cevabını vermişti hep. Aslında çok belli olmasa da, bu bir espriydi. Tutam tutam saçlar yanaklarına düşüyor, odanın içindeki havalandırma sisteminden dolayı hafif hafif kıpraştıkları oluyordu. Bu da sanki kendiliğinden dans eden saçlar gibi görünüyor ve gülümsemesine neden oluyordu.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu.
Henüz bir soru ile karşılaşmaya hazır olmayan beyin, bir anda karşılaştığı soru karşısında panik olmuş, tam olarak daha önceden çalıştığı konuşmaları hatırlayamamış ve bön bön bakakalmasına neden olmuştu. "Hiç." diyebildi. 'Aptal, aptal aptal." diye kendi kendine sayıklamaya başladı.
"Aptal mı?"
'Hayır.' dedi. "Dışımdan mı söyledim?"
Gülüyordu. Gülüşü o kadar güzeldi ki. Dünyalara değişmezdi. Beyaz dişleri, pembemsi ten rengi dudaklarının altından adeta şarkı söylercesine, sanki bel altı konuşurcasına arsız arsız kendini belli ediyor, kendine çekiyordu. Yanaklarında küçük bir tebessümle bile ortaya çıkabilen taze, ufak, öpülesi gamzeler beliriyor ve onu çılgına çeviriyordu. Kedi gibi yanaklarını yanaklarına sürtmek, burnuyla gamzelerini dürtmek istiyordu.
"Kendi kendime söylüyorum sanmıştım." dedi. 'Ama sana söylemek istediğim çok şey var aslında.'
Gülümsemesi gitmiş, şimdi sadece derin derin bakıyordu gözlerinin içine. Kalbinin yerinde sanki kafesinden çıkmaya çalışan bir muhabbet kuşu var gibiydi. Aynı anda delicesine ötüyor, bir şeyler söylemek istiyor, söyleyemiyor, çırpınıyor, kaçmak istiyor ama elinden bir şey gelmiyor gibiydi. Aynı anda bir çok duyguyu hissediyor gibiydi. Heyecan, korku ve aşk.
O'na baktı. Uzun uzun.
İç geçirdi.
Söylenemeyen bir çok söz vardı ve belki de hiç söyleyemeyecekti.
"İşte benim birtanem de geldi." dedi.
O'nun bir tanesi.
O, kendisinin bir tanesi iken.
Ne kadar çok bir tane vardı bu hayatta...


not: ".." normal konuşmaca için kullanılmış iken '...' iç sesi yansıtmaktadır. '..." ise iç sesle başlayıp dudaklardan çıkan konuşmalar için kullanılmıştır. teşkürs.

6 Ocak 2015 Salı

"İnsanlar değişebilir Büşra."

Bu laf var ya annemin "odanı topla", "nereye koyduysan ordadır" vb sözlerinden fazla hayatta bir çok farklı insan tarafından suratıma çarpılan tuvalet terliği efektli bi laf.
Başlıktan bahsediyorum.
Bakmamıştın di' mi?
"İnsanlar değişebilir Büşra."
Nedense Büşra hiç inanamadı o insanların değiştiğine. He Büşra değişti mi? E, değişti. Niye? Çünkü insanlar değişebiliyo mk. Anla artık.
İkinci bir düşünce ile, hayır. Saç rengim, kilom, boyum (belki 1cm), okulum vb dışında çok değişmedim. Belki çocuklarla ilgili düşüncelerim. Tamam kabul ediyorum. Liseden bir arkadaşımla çocuk konusunda anlaşamazdık. Ben derdim ki "onlar melek" o derdi ki "küçük şeytani yaratıklar". Evet reis lafına geldim. Sevmiyom keretaları. Haklıymışsın hep. Op*'sun devam.
*: overpowered -oyunlarda çok iyi, süper, çoh güçlü, ebemizikiyo manasına gelmektedir. Not: lütfen TR serverında küfürü azaltalım.
(yazar konuya dönüyor, en baştakine. hani değişimden bahsedicek şimdi. Bildin?)
Büşra'nın ne konuda ne kadar değiştiğine girmiycem şimdi hiç. Büyüyoruz, büyürken öğreniyoruz. Öğrendikçe ufkumuz açılıyor. Tabi ki bazı bazı kendimizi yenileyip daha doğruya yatkın seçimlerde bulunup o yollarda yürüyeceğiz.
Sözüm o ki, evet be Büşra'cım inan artık şu insanlara artık. İnsanlar değişebiliyor. Sen de değiştin.
Belki ileride herşey daha güzel olur he?
Ne didin?

Yazardan bir iyilik:
best caps ever.

Kahrolsun Bağzı Şeyler

Söylenecek söz yok demiştim arkadaşıma. Aslında var.
Öncelikle merhaba.
Bu seferki yazım "bağzı insanların, bağzı bölgelerinde" geçici ağrıya, acıya, yanmaya sebep olabilir.
Spoiler Alert.
Başlıyorum. Dönüşü yok.
Akşam haberlerini izlerken gerim gerim gerildiğim için yıllar önce haber izlemeyi bıraktım. Niye mi? Sürekli karısını 37,63,42 yerinden bıçaklayan sözde "adam"ların haberlerinden, babasını döven "onun bunun çocukları"ndan, ülkeyi-zavallı milleti-bizi soyup soğana çeviren şerefsiz, haysiyetsizlerin çıkıp sırıta sırıta güç gösterisi konuşmalarından, -evet, sizi çok güzel s**(seviyoruz). Bize oy vericeksiniz yoksa gene, yine vericeksiniz çünkü başka şansınız yok yani, gene biz. hepimiz farklıyız gibi davranıyoruz ama teşkilatız yani vermeseniz de vermiş olcaksınız. annadın?- şeklindeki koltuk altı konuşmalarından beynimin her hücresine ağrı giriyor, midemde yanma gözlerimde sulanma oluyordu. Kendimi hastalamamaya karar vermiştim. izlemeyecektim haberleri. Sanki gene 8 yaşındaymış gibi dünyadan haberi olmadan, pembeli mavili ütopyamda yaşayacaktım.
Olmadı.
Sosyal medya.
Facebook.
Bi' seferinde kedisini öldüren psikopat,
-Bi' seferinde karısını sokak ortasında öldüresiye döverken karışanlara -karısının- sen ne karışıyon demesi
--Bi' seferinde köpeğe tecavüz eden sapık -zoofili ülkemizde baya yaygın,
---Bi' seferinde ülkenin yarısı "onun" ne *** olduğunu görebiliyor diye diğer yarısını kavgaya davet eden bir lider.-Ki liderlerin birleştirici özelliği olması gerektiğinden bir haber güç manyağı bir narsistten bahsediyoruz burda,
----Bi' seferinde camdan/köprüden atlayan trans vatandaşlarımızın haykırışları,
-----Bi' seferinde..............
Liste uzayıp gider.
Yokmuş gibi davranılmıyor. Kötü şeyleri ben yapmadığım halde vidan azabı çekiyorum. Neden insanlar böyle diye. Neden daha iyiye gidebilmek varken daha kötüye gidiyoruz hep diye.
Yokmuş gibi davranamayız. Hergün, hergün bir davranış bir hareket yüzünden "bir" insan, "bir" hayvan ölüyor.
Yokmuş gibi davranmamalı. Ama bir birey olarak ne yapabiliriz?
Belki çevremizde gördüğümüz yanlışları düzeltmekle başlayabiliriz.
Çocukları daha iyi için eğitebiliriz. Onlara hayvan sevgisi verebiliriz. Ve vicdanlı olmayı öğretebiliriz. Onlara bütün bireylerin aynı olduğunu, görünüşün hiçbir fark yaratmadığını, kadın ya da erkek olmanın sadece doğal yaşamın, üremenin gereğinden olduğunu, insanın cinsiyetinin, aşağıda ne bulunduğundan değil hormonlarından belirlendiğini, cinselliğin bacak arasında değil beyinde bittiğini öğretebiliriz. Kadının giydiği kıyafetten ötürü değil, erkeğin cinsel açlığından, kendini kontrol edememesinden tecavüze uğradığını öğretiriz.-Çünkü öyle bir ülkede yaşıyoruz ki erkeğin bekaretinin hiçbir önemi yokken, milli olması övünç kaynağı sayılıyor. Adam robotla mı milli oluyor (**-yazar burada küfür ediyor). (Yazar sakinledi normale dönüyor.)
Dışarıdaki hayvanları soğuktan koruyabilir, doyurabiliriz. Dışarıdaki insanları soğuktan koruyabilir, doyurabiliriz.
Kısacası genel bir değişim istiyor isek önce kendimizde sonra çevremizde başlatmalıyız. Herkes bunu yaptığı zaman böyle ilk okulda öğretilen kümeler gibi bir şey olacak, değişim büyüyecek.
Anladınız siz.
Keşke herkes böyle düşünse ve uygulasa. Bişi diyim mi varya o zaman kesin yaşamayı hepimiz çok severdik ha.
Şimdi sadece mutsuzuz ve "ölmek istiyoruz."