Blia Cosplay and Collection

Blia Cosplay and Collection
I Love Yoda !

12 Aralık 2010 Pazar

2 sene sonra bugün görüşelim. bakalım görüşebiliyor muyuz! ya ölürsek toplucaaa? ya o zamana kadar ya sadece ben ölmüş olursam? ya da siz? :O
kafam hiç ayık olmasa ya.

yiter yaa

işte insan garip bir varlık. biz sanıyoruz ki gerçekler ortada, aslında hiç açığa çıkmadığını anlamıyoruz. farkında değilmişim gibi yapmayacağım bundan sonra hiçbir konu hakkında. artık hiçbir hıçkırık boğazımda paslansın istemiyorum.

kendimize söylediğimiz yalanlara mı inanıyoruz sanıyoruz sadece? diğerleri sütten çıkmış ak kaşık değil ya. elbet içlerinde gizledikleri yalanlara maruz kalıyoruzdur ve biz de bırakıyoruzdur.

kimselere söyleyemediğin bir sırrın varsa çok konuşma ki ortaya çıkmasın.. sadece sonradan aklına gelipte aslında hiç aklından çıkmamış gibi davranma diye diyorum. nedense artık böyle düşünüyorum. yalnızlıktan senin dönüşün.

şimdi bir de canım deli gibi dans etmek istiyordu ya, artık hevesim kalmadı...

1.bölüm

"elimi tut." dedi. "gözlerini kapat. ne kadar buruştuğumu görmeden sadece sesimi duy. o bile eskisi gibi olmasa da gençliğimizdeki gibi konuştuğumuzu düşünücem. sende öyle yap." sonra gözünden bir damla yaş, kırışmış gözlerinden, etrafındaki halkalardan süzülerek saç diplerine kadar indi ve sonunda kafasını koyduğu yastığa düştü. bir zamanlar sevdiği adam için boyadığı, özendiği, taradığı simsiyah saçları vardı. çok güzel kokardı. tıpkı, sevgilisinin sevdiği gibi...

"hatırlamıyorum. bana biraz bizden bahsetsene." sonra gözlerini açıp gün geçtikçe artan bir aşk ile bir sevda ile tutulduğu adama baktı. şimdi eski zamanlardaki gibi iri, kaslı, esmer bir adam değildi. ama hala yakışıklıydı. bembeyaz saçları bile olsa, o hala yakışıklıydı. biraz düşmüştü omuzları, kendisi de güçten düşmüştü ama yine de dünyanın en güçlü adamıydı o aşık olduğu kadın için. gülümsedi adam. o da gözlerini açtı. "zaten hafızan hiçbir zaman iyi olmadı ki" dedi. ikisi de kıkırdadı. kadın, güçlükle kaldırdığı serum takılı elini, öteki elinin üzerindeki kocasının elinin üzerine götürdü. tenini hissetmek istemişti. çünkü O'nun teni kadını hayata bağlayan birşeydi. bu gençlik yıllarında da böyle olmuştu...

"sen çok güzeldin." dedi adam. "hala öylesin de, o zamanlar bir başkaydın" dedi. "yastığıma dökülen saçlarının kokusuyla uyuduğumda geceleri, rüyama girerdin özlem giderirdim hayalinle." gözünden süzülen tuzlu damlacığı boşta kalan elinin tersiyle sıyırdıktan sonra o elini de kadınının elinin üzerine koydu. kenetlenmişlerdi. zaten, aslında hiç o kenedi bozmamışlardı...

"bi' gün, hiç unutmam, daha yeni başlamıştık birlikte çıkmaya, aklımıza esmişti, vapura atlamıştık birlikte. hatırlıyor musun o günü sevgilim?" kadın kafasını camdan dışarıya çevirdi. mırıldanarak "hayır" dedi. ya da adam öyle anlamıştı. "önemli değil." diyerek devam etti sözüne. "ben anlatıyım. belki biraz anımsarsın. bütün gün karşıda yürümüştük, en sevdiğim şeylerden birini yapmıştık. kaybolmuştuk kadıköyde. sonra ben acıkmıştım. sen o aralar hiç acıkmıyordun. beni yalnız yemeye zorlamıştın. bende tek başıma balık ekmek yemiştim. sonra sana bütün gün balık kokmuştum da sen söyleyememiştin doğru düzgün, balıkta soğanlıydı. soğan kokmamı hiç sevmezdin ki. o gün bir de dibimize kadar bir martı gelmişti. fooğraflarını çekmiştin. hatırlıyor musun, fotoğraf çekmek en sevdiğin aktivite olmuştu hayatın boyunca." kadın kafasını cam tarafından adama döndürdü. "hayır, hatırlamıyorum. fotoğraf çekebildiğimi sanmıyorum. fotoğraf makinem bile yok. olsa da istemezdim çekmek." dedi. adam çok şaşırmıştı. çünkü biliyordu ki kadını hayatı boyunca fotoğrafla ilgili bir iş yapmak istemiş ancak hobi olmaktan öteye geçememişti. "belki başka bir hayatta fotoğrafçı olursun. başka bir hayatın olacağına inanırdın. eskiden birkaç hayat yaşamış olduğuna da inanıyordun. bunları hatırlıyor musun bebeğim?" kadın adamın ne söylediğinden habersizmiş ya da ilk defa duyuyormuş gibi bakıyordu.

"kafamda bir görüntü var." dedi. adam merakla yerinden doğrularak sordu kadınına "nedir o canım?" "bu sensin. üzerinde siyah bir atlet var ve poz veriyor gibisin."
adam gülümsedi. "beni çeken sendin işte." kadının gözünden bir damla yaş daha koptu ve öncekiyle aynı yolu izleyerek yastığa kavuştu. "bana aşkımızı anlat, uyumaya çalışacağım" dedi. adam bu büyük aşkı nasıl kelimelere sığdıracağını düşünürken kadını uykuya dalmıştı bile. ve artık bu yaşlı kalp daha fazla güçlüymüş gibi davranmaya çalışamayacaktı. gözyaşlarını serbest bırakarak yaşlılığın verdiği duygu seline kendini kaptırdı. sevdiği kadının hafızasını neredeyse olduğu gibi kaybetmiş olması ve kendisini de unutması an meselesi olması mı daha beterdi yoksa ona sarılamayacak kadar bitmiş ve yaşam enerjisinin kalmamış olması mı bilemiyordu...


DEVAM EDECEK..

k ve d için diyorum. nokta evet.

bütün yaşanmışlıkları geride bırakıyorsun. bir anda silip atıyorsun bütün anıları, sevgileri. sonra üzerinden zaman geçmesini bekliyorsun ve belli bir zaman diliminden sonra saklandığın yerden çıkıyorsun. seni seven bi' insanı aslında hiç kaybolmamış olduğuna, onu kalbinde taşımış olduğuna ikna ediyorsun. ve hep taşıyacağına. işte insanın kalbini böyle acıtıyorsun. belki de en uzun vadeli ve en acıtmalı yöntem bu. aynı hafta içinde iki defa başıma gelmesi ise PAHA BİÇİLEMEZ.

sanki bekliyorlardı birlikte. anlaşmışlardı ve aynı zamanda acıtmak istediler. hadi önce ben acıtayım, gitmişliğimin üzerinden geçen bir buçuk senenin yarasının kabuğunu koparayım. en yakın arkadaşı olmadan geçirdiği yalnızlığı dürteyim sonra da sen kocaman iki senenin ve öncesinin kabuğunu sök. sonra üzerine bir daha karşısına çıkmayacağını söyle ki daha çok yansın canı yeniden kabuk bağlamaya çalışacak gibi olsun ama bir daha senin olmayacağını ama senin ona değer verdiğini bilerek kalsın öyle. tuz döker gibi anladın mı şeklinde konuştuklarını hayal ediyorum şuan.

hatta ölecek miyim diye de düşündürüyor. bir anda çıkan insanlar, özürleri, sevgileri. ve hayat aslında devam ediyor. farkında değilmişiz gibi davransakta. onlarsız da devam etti. sandığımız kadar acıtmıyor olsa gerek. sadece bizi gerçekten sevdiğini bildiğimiz insanlara sarılarak atlatabileceğimiz şeyler bunlar. sonuçta giden, size o kadar değer vermemiş olmalıdır ki sizsiz o kadar uzun zaman devam etmiştir hayatına. belki de o dost sizin için firstken o sizin için aynı şeyi düşünmüyordu...

hayat devam ederken de acıtmıyor değil. sizin O'na ne kadar verip O'na ne kadar aşık olduğunuzu bildiği halde şüphe duyan ve "beni sevdiğini söylerken nasıl başkası için ağlıyorsun" diyip bir zamanlar dost dediğiniz kişiye -ki dost demenin anlamı ona hiç aşık olmadınız demekken- hala aşık olduğunuzu sanarmış gibi davranan bir sevgiliniz varken O'nunla yaşamakta pek kolay olmuyor. O'nu da acıtan bir geçmişim varmış gibi görünüyor. O'nun da geçmişi beni acıtırken kimsenin geçmişinin kimseyi bağlamadığı bir gezegen olsa diye düşünmeden de edemiyorum. üstelik bir başkasını sevmiş olması düşüncesinin de taze deriyi kazdığını ben çok iyi biliyorum.

keşke hiç GİDENLER GERİ DÖNMESE. o zaman belki de gözyaşı icat edilmezdi.