Blia Cosplay and Collection

Blia Cosplay and Collection
I Love Yoda !

7 Mart 2012 Çarşamba

15'te 5!!!

1*. Emeğin önemini anlatan bir dersim var, emek hırsızlığı yaparsan dersten kalıyorsun.
2. Emek hırsızlığı yapan bir eğitmenim var; ödev sorularını başka bir okulun bir eğitmeninden çalıyor, anlattığı slaytları okuldaki başka bir eğitmenden çalıyor.
3. Aynı eğitmen, derse bahsetmediği konuları önümüze çıkartıp "hadi şimdi bunu çözün" diyor. üstelik aynı zamanda da bize vermesi gereken konu anlatımlarını vermemekte diretiyor, öğrenciler bunu sorguladığı zaman "evet yaa hep unutuyorum" diyerek sevimliymiş gibi davranmaya çalışıyor; hiç şirin olmadığı halde ÇOK FAZLA ŞİRİNmiş gibi sırıtıyor, şirinlik hareketleri yapıyor.
4. Aynı eğitmen, bize öğrenmediğimiz konunun sorusunu çözmek için 3-4 gün veriyor, kendisi onları okumak için 5 hafta geçiriyor.
5. Aynı eğitmen, kitaptan bakarak tahtaya yazıyor bazı insanlar onları tahtadan bilgisayara geçirirken hata yapıyor; bir de o hataları düzeltmeleri için düzgün geçirebilmiş 'biz'leri 'onlar'a gönderiyor, hatalarını buluyoruz/bulamıyoruz, yine de yardımcı olmuyor.
6. Aynı eğitmen, yoklama niyetine, tahtadan geçirdiğimiz programları mailine yollamamızı istiyor ama maillerine hiç bakmıyor; bakmış olsaydı sorduğum sorulara cevap verirdi.
7. Başka bir dersin eğitmeni ise bizim için konuları azalttığını söylüyor, biz hala ilk haftaların konularında iken diğer grup öğrencileri gerçekten bir şeyler işliyor (başka bir eğitmenden ders alıyorlar).
8. Aynı eğitmen 'konu anlatma' olayını yanlış anladığı için bize verdiği fotokopileri bize okuyor.
9. Başka bir dersin bir asistanı var, o asistan kendi 'kaybeden' olduğu için biz soruların cevaplarına doğru yanıtlar vermiş olsak dahi yapıştırıyor "-30".
ps: kaybeden=loser (ing) çevirisi kötü olduğu için böyle bir ayrıntı yazmak istedim.
10. Aynı asistan için arkadaşımın yaptığı yorumu aktarıyorum: "o kadar negatif bir insan ki, normalde yapılması gereken aldığın notu yazmaktır ama O alamadığımız notu yazıyor."
11. Aynı dersin eğitmeni, 1 hafta uğraştığımız soruları bize 'quiz' olarak sorarak bunu yapmak için tam tamına 20 dakika veriyor ve bu işlemlerin tanesini yapmak için 5 dakikadan fazla harcıyorsunuz.
12*. Bir dersin eğitmeni, derse gerçekten çok hazırlıklı geliyor, sunumunu en güzel bir şekilde yapıyor, gerekirse tahtaya soru çözüyor, örnek yapıyor, anlamadığımız bir şey olup olmadığını soruyor, İngilizce'si çok güzel ve akıcı; anlamadığımız yerde Türkçe açıklama yapıyor.
13*. Aynı dersin asistanları, çok özverili, yardımcı oluyorlar, başa çıkamadığınız soruları çözmenize yardım ediyorlar.
14*. Başka bir dersin eğitmeni, derse gerçekten çok hazırlıklı geliyor, sunumunu en güzel şekilde yapıyor, İngilizce'si çok akıcı, anlamadığımız yerde Türkçe açıklama yapıyor, ayrıca kendisi de çok cana yakın bir insan, öğrenci halinden anlıyor.
15*. Aynı dersin asistanları, uygulamalarınızı en başarılı şekilde yapabilmeniz için yardımcı oluyorlar ve canla başla çalışıyorlar.







* ile gösterilmiş olan maddeler iyi olma özelliği göstermektedir.
bu yazımın amacı, gayet açık herhalde değil mi?
tepki filan yani.

ne zamandır söyleyeceğim, unutuyorum..

hayat çok uzun.
hayat bazı şeyleri yaşamak içinse çok kısa.
uzun olmaması için belli bir yaştan başlayarak yaşansa keşke.
cidden çok uzun.
ne gerek vardı bilinçsizce geçirdiğimiz,
şu anlarda sesini duyduğumuzda mutlu olduğumuz insanlar olmadan yaşamaya?

hayat bu zamanlar için çok kısa.
geçip gidiyor, fark etmiyoruz.
neden fark etmiyoruz?
halbuki ben fark ediyorum
her nefes alışımda biraz daha kırışıyor yüzüm.
bir nefes daha yaşlanıyoruz, aynı anda; aynı nefesi solurken, aynı nefesi bırakırken..

ne zaman bu kadar içtikte kafayı bulduk hayatın serin rüzgarlarında?

bir dakika, konudan sapıyorum
diyordum ki hayat..

yok hayır yok hayır.

o sadece esas söylemek istediğim şeyin kapağıydı.

ben istiyorum ki sadece,
artık ağlamak olmasın!

6 Mart 2012 Salı

13.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum

tatlılık lvl: over 90000








rahatlık seviyesi: over 90000

12.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum




eski süet çizmelerim <3 emektarlar (:

11.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum



kar çizmeleri! ama bi sefer giyilmede bu kadar kirlenebildikleri için sık tercih edemiyorum kendilerini. beyazın gözü kör olsun !

10.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum




bu çizmelere içim ısınmadı aslında ama :(

9.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum




evet, bunların da topuklarını kısalttırmıştım :o

8.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum




yeşil mağazasının ucuzluk döneminde balıklama atlayıp aldığım, yüksek topuklu ayakkabıyı modifiye ettirdim ve topuklarını kısalttım ki günlük kullanıma uygun olsun (:

7.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum



kül rengini seviyorum.

6.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum




CADI BOTLARIII <3

5.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum



kahverengi olduğu için kıyafetlerime uyduramadığımdan giyemediğim (kahverengiyi sevmediğim için kıyafetlerde de tercih etmiyorum dolayısıyla) ve birgün giyilmeyi bekleyen botlarım.. :(

4.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum




bu botlara bayılıyorum!

3.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum




work&travel da iken wisconsin dells'ten aldığım yüksek topuklularım <3

2.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum




yazlık açık ayakkabılarım. ilk kez mezuniyet balomda giymiştim onları <3

1.ayakkabılarıma iyi bakmıyorum ama onları seviyorum



pek emektar çizmelerim.! onlarsız napardım bilmiyorum! (:

birilerine bakar, bakar bakar dururum

hayat baya baya hızlı bir şekilde akıp gidiyor yani kimse farkına varmadan. bir bakıyorsun çocukluk arkadaşların büyümüş serpilmiş mis gibi olmuş filan. sen görüşmediğin için hala sanıyorsun ki tabi hala küçük, çirkin, şımarıklar. bilmiyorsun neler gördü geçirdi, düşündü, hissetti... zaten iki yıl önce görüştüğün kişiyle bir daha görüşmüyorsun. araya başka hayatlar giriyo, o seni görmeyi bırakıyo sen onu görmeyi bırakıyosun. bir kaç ay içinde kopuveriyo bütün bağlar. sanki zamanında hayatlarınız kesişmemiş gibi davranıyorsunuz ikinizde vs vs. eski birer eşya, kıyafet halini aldı ilişkiler zaten. bi yerden sonra da insan böyle düşünüp "ya görüşelim olmuyo böyle" sonraa, "yüzünü gören cennetlik bebeğim bana da zaman ayır." gibisinden çıktılıklar getiriyo meydana sonra noluyo? ben söyleyeyim ayarlanılan buluşmalar bi taraf tarafından iptale uğruyor, ekilen ekeni bir daha dürtmüyor.

yalan mı?

hepimizin başına geldi, hepimiz birilerine yaşattık. kopardık bir şekilde bağları yani. kaç kişi anasınıfından başlayıp lisenin yarısına kadar getirdiği arkadaşlığı devam ettirebildi üniversite, iş hayatında filan? nadir. çook nadir. bir kaç kişi görüyorum çevremde başarabilmiş olan. işte dışımdan tebrik ediyorum ama sonra içimden devam ediyorum yüzde kaçı yalan yüzde kaçı samimilik o ilişkilerin diye. ama kişilerin içindeki yalanlara hiç dokunmayacağım. çünkü herkes kendisiciklerini çok masum, pembe, melek filan sanıyorlar. bende burda yazıyorum işte.

naber?

yoksa yani ben ilkokul arkadaşımı facebookta görüp güzel bir kız olduğunu farkedip gelip blogumla niye dertleşiyim? yalnız gerçekten şuan bunu yaptım.

evet, güzel bir kız olmuşsun. belliydi zaten küçükken; sen güzel olcaktın yani evet.

görüşsek mi bir ara?

içkişiliklekonuşma

"durur musun?" dedi.
"genelde mi?" dedim.
"şu anda." dedi.
"neden?" dedim.
"hiç." dedi.
"peki." dedim.
"gitme ama." dedi.
"giderim ben hep." dedim.
"ağlarım." dedi.
"sen bilirsin." dedim.
"umrunda değilim." dedi.
"günaydın." dedim.

uyanmışım.

şizofrenik*kişilik

yorgunluğum gözlerimden okunuyordu. bunu hissedebiliyordum. hatta bakışlarımın resmen yapaymış gibi göründüğünden emindim. ama çaresiz, yapılması gereken testler, çözülmesi gereken soruNlar vardı...
her şeyi bir kenara bırakıp, analiz yapmaya çalıştım. ne çıkardığımı ben bile bilmezken telefonum çalmaya başladı. kötü bir haber oluşu çalışından belliydi...
açtığımda, ya da dur şöyle anlatayım:
"-Alo!
+Efendim?
-BB?
+aradığın kişiyi mi bilmiyosun kardeşim?
-yo ben kim olduğumun farkında mıyım?
+kimsin?
-VİCDANIN!
+hasss!"
telefonu nasıl kapattığımı bilmeden masama ve defter kaleme sindim... arayan numara "#18#666#" diye bekliyordum ki, arayan numara; numara yoktu!
halisünasyon mu görmeye başlamıştım?
ben "KİM"dim? ben kimim?

kendime özür:

özür dilerim geçmişteki-büş. büsürü güzel şey yazmışsın bu blog'a. ben de kaç sene sonra geldim üstüne saçma saçma gönderiler yazdım. fotoğraflar ekledim. yazdığın güzel hikayeler hep gerilerde kaldı. üstüne eklediğim her saçmalık için senden özür diliyorum. beni affet geçmişteki-büş. kendimi sana affettirebilmek için güzel hikayeler yazmaya, yazdıklarını değerli kılmaya devam edicem.

yazdıklarını seviyorum.

ps: gene öyle saçma şeyler paylaşmaya devam edersem de kızma bana. küfür etme. saçmalıklar da bir parçam sayılır oldu artık.

yayınladıklarımı sev.

2.bölüm

"Sevgilim?" uyanmıştı kadın hafif uykusundan. ses gelmeyince gözlerini aralayarak etrafa bakındı. kimse yoktu. belki tuvalete gitmiştir diye sesini biraz daha yükselterek tekrar "sevgilim?" dedi. ama cevap veren biri yoktu. telaşlanmaya başlamıştı çünkü sevdiği adam iki eli kanda olsa uyandığında yanında elini tutuyor olmaya söz vermişti. önce düşündü, yemek yemeye çıkmış olsa? ama hayır, yemeği odaya ister, yanında yerdi yine de. durdu. hemşireyi çağırmaya karar verdi.
hemşire koşar adımlarla yanına geldiğinde kadını dürtmek zorunda kalmıştı. "iyi misiniz?" diye sorguluyordu. kadın, gözlerini aralayarak sevdiği adamı sordu. "O nerde?" hemşire şaşırmıştı bu gibi bir sebeple çağırıldığı için. çünkü onunda ilgilenmesi gereken onlarca hasta vardı ve bu çağrı cihazı acil durumlar dışında kullanılmamalıydı. oysa ki bilmiyordu hemşire, bu an o kadın için acil bir durumdu.
"bilmiyorum bayan" diye bir cevap beklememişti kadın. yaşlı kalbi sevdiği adamın yok olmasını kaldıramazdı. "sonunda o da beni bıraktı demek" dedi. "anılarımdan bi parça oldu sadece yani." hemşire hastasının alzehimerı olduğunu farkettiğinde ek olarak buna kalbin de eklenebileceğinden habersizdi ki o anda vuran küçük kalp krizi kendini belli etmişti. neyse ki hemşiresi yanında olan kadın, derhal müdahele görmeye başlamıştı ve böylece ilk krizinin altından kalkabilmişti.
yıllar gibi geçen saatlerden sonra elinin sıcaklığını farkederek uyanan kadın gözyaşlarıyla ıslanmış kolunu farketti. "sevgilim?" diyerek gözlerini araladı. yanıbaşına oturmuş elini ellerinin arasına alarak koluna başını koymuş ağlayan aşkını görünce içi burkulmuştu. "neden ağlıyorsun?" dedi.
"sana hediye almaya çıkmıştım, ama sen yokluğumda seni terkettiğimi söylemişsin. nasıl böyle bir şey aklından geçebilir?" gözlerinin içine bakıyordu sevdiği kadının. orda tek görebildiği aşktı. arkasına gizlenmiş bir korku gözyaşlarının altından kendini sadece belli ediyordu. ama yapılabilecek bir şey yoktu. şu ana kadar tüm anıları onu terketmişti ve genelde tutunduğu şeyler bunlardı hayatı boyunca. şimdi ise birtek sevdiği adam kalmııştı. O'na kızamazdı.
o küçük tatlı kalbinin bir daha böyle bir şeye dayanamayacağını söylemiştiler. böyle kötü anlar keşke onların başına gelmemiş olsaydı. hayal ettikleri gibi maceralar yaşamaya devam edebilselerdi keşke.
"bak sana ne aldım?" dedi peluş oyuncağı çıkartırken poşedinden. kadının gözlerinde ki yaşlar o büyük kahverengi gözleri terkederek süzüldüler yüzünden kırışıklıklara çarpa çarpa. "bir aslan" dedi kadın gülümsemesinin altından. "hatırlıyor musun? ilk yurtdışı seyahatimizde de aslan almıştım sana. o zaman ki de doğum günü hediyendi." kadın bir an duraksadı. önce saate baktı sanki tarihi görecekmiş gibi. ama en azından saatin daha 11 buçuk odluğunu öğrendi. "bugün benim doğum günüm" dedi sorgular şekilde. "evet" dedi adam gözlerinden dökülen yaşlarla. "teşekkür ederim hediye için sevgilim" dedi ve elini yaklaşması için oynattı. adam eğildi ve sevdiği kadının yüzüne öpücükler kondurdu.
kadın yeni aslanına sarılarak etrafına baktı. birçok çiçek, hediyelik eşyalar doluydu. sevenlerimden herhalde diye düşünerek uykuya daldı verilen ilaçlar yüzünden.
adam gözyaşlarını elleriyle silerken düşünüyordu; her sabah aynı güne uyanıyorsun kadınım, hatırlayamıyorsun. her gün, doğum günün oluyor. tam 1 buçuk yıldır...












1.Bölüm için: http://kucukurbaa.blogspot.com/2010/12/1bolum.html

hi, i'm comfort. do u love me?

hi, i'm ur fear! face me!!!

This is my temple:



I SEE WHAT U DO!

hımm


is that too scary for making cover photo on fb?

köpükss

mıknatıs ojeler!

uğur böceklerim

hayatın acımasızlıkları part1 :p

ne söylenenler dinlenilebilir olur bazen ne de söyleyenecek bir şey kalır.
ne insan değişir, masumiyetinden ödün verir; ne de başkalarının değişmesinden yakınır.
bazen insanlar sadece aynı kalır, değişense düşünceleri, duyguları olur.

insanlara değer verirsin, bazen onlardan darbe alırsın tam göğsüne.
bazense sen atarsın, belki farketmezsin.

ya da artık gerçekten başkaları alır onların yerlerini;
dostluklarıyla, sevgileriyle.
önceden bir kişide farkedemediğini farkedip, ötekileri unutursun,
çünkü artık öteki'dirler.

kusura bakma hayat, hep acımasız/sın.

Isn't he so sexy? :p

Thank You Friends!

I released that people who are follow me from RUSSIA! I need to say THANK YOU to these guyz! I love you! спасибо!

Also thank you Turkish people too! teşekkürler!

and American&German friends thank you too! (:




Also I wanna mention about explorer users. I didin't know that people still use explorer or it's just my mom already.. :D Whatever, use something else, like CHROME! it's really useful!


Take care of YOU!