Mavi Bakışlar
“Soğuk bir Pazar günüydü. Kış artık kendini iyiden iyiye göstermeye başlamıştı. Annemle çarşıya gittik. Tabanı yırtılmış lastiklerimin yerine, ayaklarımı sıcak tutsun diye, babamdan aldığımız üç beş kuruş para ile kundura alacaktık. Herkes bu sene kışın çetin geçeceğini konuşuyordu. Okula giderken parmak uçlarım o kadar üşüyordu ki, annemin “Hangisini istersin?” diye sorduğunu iki çift ayakkabıdan tabanı en kalın olanını seçtim. Sevincimi tarif edecek kelime bulamıyordum. Hele yarın sabah okula onları giyerek gideceğimi bilmek beni çok heyecanlandırıyordu. Bir de baktım ki babam bahçede kış aylarının en önemli işini yapıyor, odun kırıyor. Eskisi gibi dinç olmasa da bağ, bahçe, ahır işlerini aksatmıyor. Kunduralarımı o da çok beğendi. “Güle güle giy.” dedi. Ben de elini öperek teşekkür ettim. Onu ve annemi daha da mutlu edebilmek için derslerime çalışıyorum. Babam hep diyor ki: “Vatanımızın çalışkan insanlara ihtiyacı var. Sizler okuyacaksınız, tıpkı Atamız gibi büyük işler yapacaksınız. Biz çok zor yıllardan geçerek geldik. Allah bize bir daha o günleri göstermesin.”
Sabah uyandım. Yeni kunduralarımı giydim ve okula gittim. Sevincimi içimde saklıyordum. Çünkü onu da alamayan arkadaşlarım vardı. Sınıfımıza oturduk, muallim bey geldi ve dersimize başladık. Aradan çok geçmedi ki sınıfımızın kapısı çaldı. Önce büyük bir kalabalık gördüm. Sonra sınıfımız bir çift mavi gözle aydınlandı. Heyecandan ölmek üzereydim……”
…
Heyecandan ölmek üzereydim ki sınıfa girdi. Muallim bey derin bir sessizliğe gömülmüş, o parlayan gözlere içtenlikle bakıyordu. Aniden yerinden fırlayarak O’na sınıftaki en güzel köşeye, öğretmen kürsüsüne davet etti. Ancak O anlamlı bakışlar, “Hayır, ben vatanımızın genç dimağlarıyla bir arada olmak istiyorum.” dedi ve ben içimde çok büyük bir heyecanla oturduğum sıranın kenarına iliştim. Konuşmasını bitirdikten sonra bizlere yaklaştı. Ve minik gözlerimize bir bir baktı.
Hepimiz O’na heyecan dolu gözlerle bakıyorduk. Ve O büyük Paşa benim oturduğum sıraya biraz daha yaklaştıktan sonra örgülü saçlarıma elini uzattı. Ben heyecandan kıpırdayamıyordum. Saçlarımı biraz okşadıktan sonra kafamı kaldırarak o güzel mavi gözlere gülümsedim. Bana sıcacık bir ses tonuyla adımı sordu. “Senin adın ne?”
İçimde bir fırtına koptu. Kelimeler dudaklarımdan dökülmek istiyor yalnız dilimdeki heyecan bunu engelliyordu. Bir anda çabuk bir şekilde dilim kelimeleri serbest bıraktı. Heyecanla “Zeynep, efendim.” diyiverdim. Ve bana sıcak ses tonuyla sorduğu ikinci soru “Vatanın için sen ne yapacaksın?” oldu. Ve ben gene heyecanla, gene çabukça “Hekim olmak istiyorum, efendim.” dedim. Sıcak bakışlarla bana gülümsedi. İşte o an o gözleri hiçbir zaman unutmayacağım beynime adeta kazınmıştı. O parlayan mavi gözler, bu defa arka sıraya yönelmişti.
Arka sırada oturan arkadaşım Ahmet’in babası, çobanlık yapıyordu. Aynı sıcaklıkla Ahmet’e ismini ve ne olacağını sordu. Ahmet, öğretmen olmak istediğini söyledi. Ve paşamızın izinde gideceğini söyledi. O güzel mavi gözler, bir daha parladı. Sıra Ayşe’deydi. O da orduda sıhhiye olup, vatan için kendini feda eden Türk askerlerinin yaralarını iyileştirmek istediğini söyledi. Bu defa o parlayan mavi gözler nemli nemli olmuştu. Bu kez ben de çok duygulanmıştım.
Kesin kararımı vermiştim ki vatanım için her türlü zorluğa göğüs gererek okuyup, hekim olacaktım. Ve o mavi gözlerin, anlamlı bakışların, derinliğini, sıcaklığını hiçbir zaman unutmayacaktım.
O gün üzerinden birkaç sene sonra…
Bugün sıcak bir yaz sabahı, babam beni erkenden kaldırdı. Gün daha henüz ağarıyordu. Birlikte tarlaya çapa yapmaya çıkmıştık. Öğle sıcağından sonra babamla biraz dinlenmeye çekildiğimizde aklıma lise zamanlarında okumak için çektiğim zorluklar geldi. Okuma mutluluğu ile çoğu kız arkadaşım okula gönderilmezken, kar kış demeden, babamın güçlüklerle aldığı kunduralarımla, bizim köyden 8 km uzaklıktaki diğer köye gitmek için, bu sabah kalktığım gibi gün henüz ağarırken kalktığımı hatırladım. Ama bunlar daha çocukluk yıllarımdayken söz verdiğim gözler içindi…
Babama bunlardan söz etmek isterdim ki tam o anda muhtarın yanındaki kahvenin çırağı koşarak yanımıza geldi. Nefes nefese kalmıştı. Belli ki acil bir şey yetiştiriyordu. Elindeki zarfı bana doğru uzatarak, “Bunu muhtar gönderdi, abla!..” dedi. Heyecanla zarfı yırtarak açtım. İçindeki kağıdı çıkardığımda hızlı hızlı okumaya başladım.
Mutluluktan oturduğum yerden zıpladım. Babam da “N’ oluyor?” diyerek kalktı. Ve o çocukluk zamanımda, mavi gözlerin bana “Vatan için sen ne yapacaksın?” dediği gündeki gibi heyecanlandım. “Baba hekimlik kazanmışım! Hem de Ankara’da!!” Babamın da o sırada ilk defa heyecanlandığını gördüm. Ağzından çıkan tek cümle “Kızım hekim oluyor!” oldu…
Koşa koşa eve yetiştim. Yemek yapmakla uğraşan, bu eve yıllarını vermiş, emeğini ne yapsam ne etsem ödeyemeyeceğim annemin boynuna atladım. Tabi şaşırdı. “Anne hekim oluyorum!” diyiverdim. Annem mutluluktan ağlamaya başladı. Birden evin kapısı dövülmeye başlandı. Kapıya koştum. Gelen Ayşe’ydi. Ayşe heyecanla “İstanbul da hekimlik kazandım.” dedi. Gözlerim doldu. En sevdiğim arkadaşımdan ayrılacaktım. “Ben de Ankara da kazandım.” diyiverdim. Onunda gözleri doldu. Ve bana, “Zeynepçiğim bu görevi, vatanımız için, ikimiz de en güzel şekilde yerine getireceğiz. Buna inanıyorum!..” dedi. Ve o an içimdeki heyecan, görevimi en güzel şekilde tamamlamaya bıraktı kendini…
Aradan seneler geçmişti… Zarfı açtığım günün üzerinden, seneler sonra… Okulumu birincilikle bitirmiş, Ankara’nın en güzel yüksek okulundan ben de mezun olmuştum işte. Yılların, lehime geçtiği, güzel gençlik yıllarım, kendini vatanım için çaba harcamak istediğim o güzel mesleğe bırakmıştı. O güzel mavi gözler, parlayan o sımsıcak mavi gözler, bana her zaman destek olup, umut vermişti. Bugünlere gelişimi hep o güzel, sımsıcak bakışlara borçluydum. Ve o mavi derinliklerle aynı yerdeyim işte. Her zaman O’nunla bir kez daha karşılaşma umudu vardı içimde. Her zaman bu umut içimde olacak. Büyüdükçe büyüyecek… O’nun varoluşunun bana verdiği güven, bana işimi severek yaptıracak.
Ve hekimliğimin doruk noktasına ulaştığım zamanlar işte…Gençlik yıllarım hâlâ aklımdan silinmemişken beni daha mutlu ne edebilir ki? Belki O’nu görmek? Ama O’nu görmek değil esas beni vatanım için çabalamaya iten… O’nun izinden gitmek beni sevindiriyor. Amacımın ne olduğunu daha ben çok küçükken “Vatanın için sen ne yapacaksın?” sorusu ile öğrenmişti. Ama keşke beni bu hayalimi gerçekleştirmiş bir şekilde görseydi. Karşılaştığımız zaman “Beni hatırlayabildiniz mi efendim?” diyebilsem… Bana gene derin bakışlarıyla, o sımsıcak sesiyle, “Evet, küçük Zeynep. Vatanın için yapmak istediğini yapabildin mi?” dese…
Hastalarımla ilgilenirken, hastaneye bir telefon geldi. Hastanedeki başhekimle ona yardımcı olacak çok iyi bir hekim, çok özel bir insan için çağrılıyordu. Başhekimin gözlerine adeta ben gelmek istiyorum der gibi baktım. Bana dönüp “Zeynep benimle geliyorsun.” dedi. İşte o an çok mutlu olmuştum. Arabaya binip gideceğimiz yere yaklaştığımızda oranın o mavi gözlerin sahibinin oturduğu sarayı olduğunu fark ettik. Meğerse özel hekim çözümsüz kalmış da onun için çağırılmışız. Odasına çıktığımızda onu öyle görmek beni bir hayli üzmüştü. Başhekim yatağın yanına vardı. Ben de ardından…
Tansiyonunu ölçtükten sonra muayene ettik. O an kendine geldiğinde o gözlere aynı içtenlikle bakıp “Beni tanıdınız mı efendim?” diyebilmeyi çok istedim. Fakat içinde bulunduğumuz durum, bu gayrı ciddiliği kaldıramazdı. Başını bana dönüp gözlerime baktığımda O’nu ilk gördüğüm günkü gibi heyecan kapladı içimi.
“Bir Türk kızının hekim olduğunu görebilmek bana verilebilecek ve beni iyileştirebilecek en iyi ilaçtır.” dedi. Bunu duyduğumda içimi bir mutluluk kaplamış ve gözlerim dolmuştu. “Ben daha çok küçükken sınıfımıza gözlerinden ışık saçan, umut dolu, vatanımızı bu günlere başarı, yenilikler, bağımsızlık ile getirebilmiş bir insan gelmişti. Ve o zaman bana ‘Vatanın için sen ne yapacaksın’ diye sorduğunda O’na hekim olacağımı söylemiştim.” Ve o umut dolu gözler gülümsemeye başladı. “Demek o sensin.” “Beni hatırladınız mı Paşam?” İşte o an gelmiş ve geçmişti. Keşke böyle bir zamanda karşılaşmamış olsaydık diye geçirdim içimden. Ama bir yandan da beni hedeflerime ulaşmış bir ‘Zeynep’ olarak gördüğü için de çok mutluydum.
NOT: 3. olmuştum =)