Blia Cosplay and Collection

Blia Cosplay and Collection
I Love Yoda !

16 Mayıs 2010 Pazar

arabaya doğru...

sıkı bir kucaklaşmanın ardından sıyrılıp ikisine de korkunç bir bakış attım. "siz nası oldu da..." sözümü bitirmeme olanak tanımayan deniz konuşmaya başladı. "seni bulduk ya önemli olan bu. burası değişmeden önce buradan çıkmalıyız." diyerek kolumdan tuttu ve semihte arkamızdan gelmek suretiyle yürümeye başladık. bu katı su olayına hala pek alıştığım söylenemezdi. jel gibi birşey miydi acaba? yürüdükçe etraf tanıdık gelmeye başladı. meğersem benim suyun derinliklerine gömüldüğüm yere gelmişiz. kapıyı görünce tanıdım. deniz kapağı açarak semihe öncelik tanıdı. arkasından tünele daldım ve yine nefes darlığım başladı. gittikçe karanlıklaşan tünelin sonuna geldiğimizde semih dikkatlice kapağı iteledi. karşımıza herhangi birşey de çıkabilirdi. ama öyle olmadı. yine evin mutfağına çıkmıştık. herşey bıraktığımız gibi görünüyordu. ışık dışında. gündüz olmuştu ve her yer aydınlıktı. evin içini dolduran sarı güneş ışığı mutfağa ayak bastığımız anda içimize doldu. "arabaya gidip eşyaları almalıyız." dedi semih. "siz burda bekleyin o zaman." dedi deniz. "tek gidemezsin." diyen semihten sonra deniz ikimizinde gözlerine keskin birer bakış attıktan sonra hepimizin gitmesi gerektiğine karar verdi. bavullarım hala salonun ortasında duruyordu. deniz bunları saklamama karar verdi. zira biz evden ayrıldığımızda eğer eve birileri girerse burada birilerinin olduğunu anlayabilirdi. ve belki bu hoş olmazdı. uyandığım odaya bavulları çıkarmama yardım ettiler. ancak ben hala ıslaktım ve eşyalarımla bir odadayken üstümü değiştirebilirdim. bavulumun birini açtığımda içinden çıkana şaşırmıştım. kitabım da yanımdaymış ve bende farkında değilmişim. diğer bavulu açıp üzerime giyebileceğim, gerektiğinde koşmamı engellemeyecek birşeyler baktım. deniz aniden odaya dalıp hazır olup olmadığımda giyinik olduğuma sevinmiştim. "özür dilerim." diyerek kapıyı kapattı. "aşağıda seni bekliyoruz." bavulumdaki birçok gereksiz kıyafete burun kıvırarak siyah şortumla uzun siyah bluzumu giymeye karar verdim. spor ayakkabılarımsa özlemle beni bekliyorlardı. ıslak çoraplarımı değiştirdikten sonra saçlarımı at kuyruğu yaptım ve bavulları yatağın altına gizledim. sonradan kitabımı yanıma almamın mantıklı olacağını düşünerek sırt çantası aldım. belki geri dönemezdik. su, birkaç bisküvi -tatile çıkarken bile sırt çantama koyduğum şeydir bisküvi- ve hırka aldım. merdivenleri koşarak indim ve artık yola koyulmaya hazırdık. "güzel olmuş." dedi deniz. gülümseyerek karşılık verdim. semihse birşey demeden bakıyordu. "belki sen gelmesen daha iyi olur." dediğinde bozulmuştum. hızlı koşamayıp köpeklere yem olacağımdan mı korkuyordu? "hızlı koşabilirim. eğer birgün burdan kurtulursak yarışabiliriz." dedim. denizin kahkahasından sonra semih kafasını salladı ve kapıyı dikkatlice açtık. dışarısı sakindi. köpeklerden veya başka canlılardan iz yoktu. kapıyı arkamızdan çekip anahtarla kitledikten sonra anahtarı çantama attım. kitabımdan bahsetmek istememiştim. o yüzden ağzımdan kaçırmamak için fazla konuşmama kararı almıştım. ormana doğru ilerlemeye başlamıştık. hafif rüzgar vardı bu yüzden de saçlarımı topladığıma seviniyordum. semihin hafif uzun saçları bile gözlerine giriyordu. her seferinde eliyle düzeltmeye çalışıyordu... ormanda ilerlemek biraz ürkütücüydü ama yanımdaki insanlara güveniyordum. kim olduklarını, nereden geldiklerini bilmediğim halde... oysa ki okuldaki arkadaşlarıma bile bu kadar güvenmemiştim. hem bu adamlar, sempatiktilerde. böyle durumlarda bile eğlenmeyi biliyorlardı. yol boyunca sessiz kahkahalarımıza tanık olan ağaçlara bakıp eve geri dönüp dönemeyeceğimi düşündüm...

Hiç yorum yok: