Blia Cosplay and Collection

Blia Cosplay and Collection
I Love Yoda !

14 Mayıs 2010 Cuma

devam mı o zaman...

köpeklerin havlamaları kesilmişti. bunu tek fark eden ben değildim. deniz camdan dışarısını sanki görebilecekmiş gibi kafasını kaldırıp siyahlaşmaya yüz tutmuş gökyüzünü apaçık ortaya döken camlara baktı. "sanırım artık yalnızız." semih kafasını sallayarak onaylasa da ben köpeklerin peşlerini öylece bırakacağına inanmıyordum nedense. ama bunu sesli olarak dile getirmedim. herneyse. deniz bana bakarak birşeyler söylemeye çalıştığını anlamamı sağladı. ona döndüm. "buraya nasıl geldiğini anlatsana bi." başımı öne eğerek salladım. mahçupmuşum gibi. sanki bana milyon dolarlık bir hediye almışta ben onu kabul edemeyeceğimi söylemeye çalışıyormuşum gibi... "dün gece evimde yatağa girmeden önce dedemin kitabını okuyodum. gerçekten istediğimiz şeyleri elde etmekle ilgili birşeyler yazıyodu. ben de gerçekten farklı bi hayat dileyerek uyumaya çalıştım. ve burdayım." ikisi de şaşkın yüz ifadeleriyle bana bakıyorlardı. eğer yerlerinde bir tiyatrocu o9lsa bu kadar güzel bir ifade takınabilirdi ancak. güldüm. "pekte komik değil. bu kitap?" diye soran denizin sözünü kestim. "gizli ilimler." dedim. semih sanki çok doğru bir noktaya parmak basmışım gibi kafasını rock konserinde gibi öne arkaya salladı. deniz de dudaklarını büktü ve her kitabı yatmadan önce okuncak masallar arasına koymamam gerektiğini söyledi. "peki ya siz?" dedim. "dediğim gibi" diyerek söze atılan semihti. "bu evi arıyoduk. söylenenlere göre harika bir yer sayılmaz. ama çok otantik. değil mi deniz?" diye sordu. deniz de yüzüne çok yakışan büyük sırıtışıyla "iki çıtır daha olsa fena olmazdı." dedi. tribe girmeme gerek yoktu. beni çıtır olarak görmüyolarsa bu benim için sorun değil hatta iyi bir olaydı çünkü nerede olduğunu bile bilmediğim bi evde iki adamla yalnız kalmıştım. beni çekici bulmamalarına seviniyordum. "sen ona bakma." dedi semih. ama görünüşe göre bu adamlar, iyi adamlardandı. "evin nesi var?" dedim. deniz pek açıklamak istemediğini mimikleriyle ifade ettikten sonra "hayaletlere inanır mısın?" diye sordu. gülümsedim. "küçükken inanırdım." semihte "keşke bizim için de çocuklukta kalsaydı." dedi. bir çeşit hayalet avcısı olduğunu düşündüğüm kaçık insanlardı artık onlar. ama benim yaşadığım şeyi göz önünde bulundurursak bunlar normal bile olabilirdi. "anlıyorum." dedim. "ne anladın" diyen denizin sözünü kesen, köpeklerdi. sanki bu defa yalnız değillerdi. ormandan gelen diğer sesler cabasıydı. sanki bütün orman ayaklanmış bizi burada istemediklerini söylüyorlardı. "keşke eşyalarımız yanımızda olsa." dedi semih. deniz de kömürlükte birşeyler bulabilceklerini söyledi. denizin bulduğu anahtarlarla kömürlüğün kapısını açtılar. deniz bize burda kalmamız gerektiğini söyledikten sonra elindeki şamdanla aşağı indi. bende anahtarları alıp çatı katına koşmaya başladım. semih arkamdan durmam gerektiğiyle ilgili birşeyler söylüyordu ama ben dinlemeden merdivenleri tırmanıyordum. çatının kapısına birlikte ulaştık. sanki oradan birşey beni çağırıyordu. kapıya soktuğum ilk anahtar uydu ama benim çevirmeme gerek kalmadan kapı açıldı. içeri girdiğimde ay ışığının odayı aydınlattığını farkettik. ama cam öylesine büyüktü ki hem ormanın tamamı görünebiliyordu hem de gökyüzü parlaklığıyla göz alıyordu. odadaki herşey ışıldayan nesnelerdi sanki.

Hiç yorum yok: