15 Mayıs 2010 Cumartesi
sonra...
"burada tuhaf bi koku var." dedi semih. bu kokuyu bende alıyordum ama tuhaf dediği koku çilek aromalı tütsüydü. zaman zaman evde yalnız kaldığımda evi tütsüyle dolaşır en ince noktalara bile o güzel kokunun sinmesini sağlardım. "çilek tütsüsü" dedim. dudaklarını büzerek kafasını salladı. bu tütsü yeni yakılmış gibiydi. biraz odanın içinde dolaştıktan sonra aşağıdan denizin bağırdığını duyduk. koşarak aşağı indiğimizde kömürlüğün kapısına dayanmış denizi gördük. "yardım edin ağır bişeyler getirin kapının önüne koyabilceğimiz." diye bağırıyordu. semih hiç düşünmeden kanepeyi itmeye başladı. yardım ettim. kapıyla duvar arasına diklemesine koyduk ki duvar, kapının açılmasını kanepe sayesinde engellesindi. daha sonra deniz o kanepeye oturdu ve iç çekti. "bu çok yakındı." dedi. semih ne olduğunu sorduğunda deniz tek kaşını kaldırıp -zor soruydu tam olarak ne demem gerek bilmiyorum- bakışı atarak cevap vermeye çalıştı. "aşağıda açıklık olmalı. yoksa köpekler içeri nasıl gircek. en son baktığımda dışarı açılan kapaklar demir anahtarla kilitliydi. bi köpeğin açabilceği bişey değil. evde biri olmalı." semih eklemede bulundu. "ya da bişey." deniz de onu onaylarcasına yine teş kaşını kaldırıp dudaklarını büzerek evet anlamında kafasını eğdi. ben sadece izlemedeydim. ne demem gerek ne yapmam gerek bir fikrim yoktu. mutfağa geçip hiç açmadığımı farkettiğim dolabın kapısını açtım. içerde boşluk ve karanlıktan başka birşey yoktu. şamdanı şöminenin önündeki sehbanın üzerinden alarak kapağın içine doğru eğildim. uzunca bir tünel gibiydi. "çocuklar burda bişey var." dedim. yanıma geldiler. deniz şamdanı alıp içeri eğildi. kafasını çıkararak "geri dönmezsem peşimden gelmeyin." dedi. ama geleceğimizi biliyor olmalıydı. içeri girerek ilerlemeye başladı. aynı zamanda semih orda nelerin olduğunu soruyordu. "burda bi kapak var nereye açılıyo bilmiyorum" dedikten sonra tahta olduğunu sandığım kapağa vurmaya başladı. açılış sesini duyduğumuzda "çocuklar buraya gelseniz iyi olur" diyen denizin arkasından ben arkamdanda semih tünele girmiş bulunduk. semih arkamızdan kapağı kapattığı için sadece tek ışık kaynağı denizin içeri doğru tuttuğu şamdandı. ama tünel o kadar küçük ve basıktı ki panik atağım olsa orda kriz gelebilirdi. ışığa yaklaştıkça nefesim daralıyordu. arkamda semihin olduğunu bilmesem korkudan ölebilirdim. sonundaa tünelden dışarı kafamı uzattğımda deniz bana elini uzattı ve beni çekerek çıkarttı. mağara gibi bir yere çıkmıştık fakat dışardan böyle bir yer görmemiştik. sanki yerin altına doğru da ilerlemiştik ama tünel de bir eğim hissetmemiştim tam olarak. belki de yön duygumu şaşırmıştım. semihi de tünelden çeken deniz "olayları daha da garipleştirmeye ne dersiniz?" diye bize sorduktan sonra yürümeye başladı. hayır, yürümesi garip değildi ama suyun üzerinde yürümesi gerçekten garipti. arkasından yürümeye başladım ve semih bana dikkatli olmamı söyledi. kafamı sallayarak denizin hızını yakaladım. elini uzattı. tereddüt ettim ama gözleriyle elini işaret ettikten sonra elini yakaladım. önde deniz arkasında ben ve ardımda semih karşı kıyıya ilerlemeye devam ediyorduk. fazla geniş değildi ama sanki yürüdükçe büyüyordu altımızdaki göl benzeri su birikintisi. etraf basık bir mağarayı andırıyordu ama canlılık belirtisi gösteren hiçbir şeyin olmaması da dikkatimi çekiyordu. balık bile yoktu. bastığım yere dikkat ettiğim an su yer gibi sert olmaktan vazgeçip buzullardaymışız gibi anlık bir yerden çatırdayarak yarıldı ve ben içine sürüklendim. denizin elini tutuyo olmam nedeniyle içeri sürüklenişim yavaşlamıştı ama deniz de benimle birlikte beni aşağı çeken suya sürüklenmeye başlamıştı. elini bırakmaya çalışmıştım benimle suya gelmesindense beni kurtarmaya çalışması daha anlamlı olurdu ama benim gevşettiğim elimi daha sıkı tutuyordu. sıkı tutup kendine çekiyordu. semih biraz uzağımızda kalmıştı ama bize doğru yaklaşıyordu. sanki o an zaman yavaşlamıştı. hızlı gerçekleşmesi gereken herşey o kadar ağırdı ki... sonra bi anda zaman hızlandı ve denizle birlikte suya girdik o esnada semih bizim olduğumuz yere varıp denizi yakaladı. deniz de ona tutunuyordu ama semih ikimizi birden çekemezdi. zorlayıp denizi çıkardı deniz de hala beni tutuyordu ama beni çekemiyorlardı. sanki bacağımdan birşey beni yakalamıştı ve dibe sürüklüyordu. nefesim tükenmek üzereydi. kafamı bile çıkartamamıştım sudan. oysaki deniz tamamiyle çıkmıştı. daha sonra suyun yüzeyi kendini onararak kapanmaya başladı. suyun altından bu görüntü gittikçe tuhaftı. deniz ve semih panik içindeydiler. ama oksijenim o kadar azalmıştı ki bulanıklaşmaya başlamıştı. zaten suyun yüzeyi kendini onardığı için delik kapanmıştı ve beni tutan bir deniz yoktu. suyun dibine çekiliyordum...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder